31 Aralık 2011 Cumartesi

De Canon

Tarih kitaplarından bahsetmişken elime geçen ve yeni okuyup bitirdiğim bir kitaptan behsetmeden edemedim. Ana Hatlarıyla Hollanda Tarihi (De Canon) aslında yetişkinler için bir ders kitabı. Kitabın özelliği tarihçilerin çoğu tarafından doğru olduğu konusunda hem fikir olunan ve adil bir müfredat oluşturulması çabasının ürünü olması. Hollanda büyükelçisinin sunuşuna göre bu amacında da başarılı olmuş. Belki bu açıdan Türkçe tarih ders kitaplarını yazanlarca incelenmeli.

Kitap her milli tarih yazımında olduğu gibi ataların ve kahramanların övülmesini içeriyor. Holandalıların ne kadar barışçıl, demokratik ve hoşgörülü olduğu vurgulanıyor. Kitap 50 kısa (1bir buçuk iki sayfalık) yazıdan oluşuyor. Bunların içinde hiç savaş başlığı (tabiki I. ve II. Dünya Savaşı hariç) yok. Oysa satır aralarından Hollanda'nın yüzyıllarını sadece ticaretle değil Fransız, İspanyol ve İngilizlerle savaşarak geçirdiği anlaşılıyor. Kölelikten ve Hollanda'nın köleliği en son terk eden ülke olduğundan mecburen bahsedilmiş, ama bahsedilmiş en azından.Olaylara, kişilere ve kavramlara ayrı ayrı odaklanılmış ve bir tarihi arka plan veya işlenen konular arasındaki bağlantı verilmemiş.

Kitabın tabi ki eleştirilecek tarafları vardır ancak ben popüler tarih yazar gibi ders kitabı yazılmasını, bölümlerin kısa tutulmasını ve sadece siyasi ve ekonomik olayların değil, sanatın bilimin ve güncel olayların (televizyonun yaygınlaşması, doğal gaz rezervlerinin bulunması, büyük su baskını, Rembrant ve van Gogh gibi ressamlar, kadın hakları ve benzeri...) kitaba girmesini beğendim.

Amsterdam'ı gezerken veya gezmeden önce okumuş olmayı tercih ederdim ama şimdi de başka bir tat verdi.

Kitabı zamanında Hollanda Büyükelçiliğinin bir resepsiyonunda edinmiştim. Şimdi nerede bulunur bilemiyorum ama  De Canon (Türkçe) internette mevcut.


Not: 2012 Hollanda ile kurulan ilişkilerin 400. yıl dönümüymüş.

Not 2: Söz sonraki yazılarda daha enteresan şeylerden bahsedeceğim.


28 Temmuz 2011 Perşembe

Adriyatik ve Balkanlar'a yolculuk...

Önümüzdeki günlerde hayallerimizi gerçekleştirmek üzere yola çıkıyoruz, heyecan hat safhada...Şubat ayından beri planlarını yapmaya çalışsak da, asıl hazırlıkların önemli kısmı son haftalara, hatta son günlere kaldı. Zaman yaklaştıkca sanki günler geçmek bilmiyor ama bir taraftan da yapmamız gerekenler yetişmiyor gibi...belki de bize öyle geliyordur:)



YAZININ DEVAMINI okumak icin TIK TIK TIK»

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Avrupa'nın Başkenti; STRAZBURG

Summary: Strasbourg is one of the most important cities in Europe in terms of economy and politics. The city features the characteristics of both French and German architectures. Ill river flows through the city and it's possible to take a boat trip to enjoy city's picturesque on the water.  
Strasbourg Cathedrale / Cathedral of Our Lady of Strasbourg (Cathédrale Notre-Dame-de-Strasbourg) , Petite France and European Parliament are the most attractive touristic places of Strasbourg                                                                                   

Avrupa’nın başkenti lakabına uygun görülen iki şehir var sanıyorum; birincisi Brüksel ve ikincisi Strazburg. Avrupa Parlamentosuna ev sahipliği yapan bu şehirler Avrupa ekonomi ve politikasının da göz bebeği.
 
Strazburg - Ill Nehri
Strazburg (ing.- fra. Strasbourg, alm. Straßbourg) , Avrupa Birliği için önemli olmasının yanı sıra çok güzel, gezilesi, görülesi bir şehir aynı zamanda. Fransa’nın Almanya sınırında yer alan ve yapılarıyla değil ama iklimiyle Almanya’dan ayrışan şehir, ayrıca büyük bir üniversite kenti. Senelerce bir Almanların bir Fransızların eline geçmiş ve tarihteki bu gelgitli yolculuğunu günümüzde dahi mimarisiyle yansıtıyor. 

Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 2 Nisan 2010
YAZININ DEVAMINI okumak icin TIK TIK TIK»

7 Temmuz 2011 Perşembe

Dublin'de Bir Lezzet Duragi: ELEPHANT & CASTLE

 Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 11 Ocak 2011

Summary: Elephant & Castle is a restaurant which located in the Temple Bar area in Dublin. I suggest you to eat their very popular and delicious chicken wings with fingers. No worries, they bring you a cup of water to clean your fingers as well.                                                                                         
Dublin - Irlanda

Dublin'e yolum bir is toplantisi nedeniyle düstü. Ucusun toplanti gününün öncesinde olmasi bana kesif icin yaklasik 3-4 saat veriyordu. Otel resepsiyonundan nerede yemek yenir, aksam aksam neresi görülür diye biraz bilgi edinip, Dublin haritasini da yanima alinca, basladim sehir turuna. Harita takip etmekte aslinda hic de fena olmamama ragmen resepsiyondaki kizin tavsiye ettigi The Castle'i bulamadim. Ertesi gün önüme ciktiginda aslinda sorunun bende olmadigini yanlis tarife kurban gittigimi anladim. Ama olsun hic problem degildi:) The Castle'i bulamayinca The Temple Bar diye bilinen barlar sokagina dogru ilerledim.Burasi bildiginiz barlar sokagi; barlar, restoranlar ve hediyelik esya dükkanlariyla tam turistleri ceken bir nokta. Sonradan Wikipedia'dan ögrendigim kadariyla bu muhit ismini bir zamanlar Trinity College'in dekani sir William Temple dan almis. Bu sokaktaki meshur bar ne zaman, ne kadar ünlü oldu, hikayesini bilmiyorum ama hazir gitmisken bir fotografini cekmezsem olmaz dedim:)


YAZININ DEVAMINI okumak icin TIK TIK TIK»

22 Haziran 2011 Çarşamba

Paris'te midye keyfi: Léon de Bruxelles

Midye severlere ya da yeni tarzlar denemeyi sevenlere Léon de Bruxelles...

Bizim Léon de Bruxelles ile tanismamiz senelerce evvel tavsiye üzerine oldu. daha ilk seferinde degisik bir lezzet denemekten o kadar memnun kalmistik ki, bir sonraki gidisimizde de yine ayni subede ayni masaya oturduk, ani tazeleme firsati da cabasiydi. Hemen ardindan Leon, Paris'e her gidisimizde rutin bir ziyaret oldu bizim icin...

Leon de Bruxelles, 1989 yilinda kurulan ve Belcika kökenli cok lezzetli midye yemekleri olan bir zincir restoran. Ilk olarak Friture Léon adiyla Brüksel'de acilmis ve ünü sinirlari asmaya baslayinca ilk restoranlarini 1989 yilinda Léon de Bruxelles ismiyle Paris'te acmislar. Ve su anda 61 adet subeleri mevcut. Bütün subelerin dekorasyonu ve ya servis kalitesi ayni midir bilmiyorum ama lezzetin ayni oldugu konusunda süphem yok.
YAZININ DEVAMINI okumak icin TIK TIK TIK»

8 Haziran 2011 Çarşamba

2. Sene-i Devriye'mizde BODENSEE'deydik...

Ne zaman gittik, gezdik, gördük : 07 - 08 Agustos & 31 Ekim 2010

Summary: Bodensee is the 3rd biggest lake in Europe and located between 3 countries; Germany, Austria and Switzerland. In summer months, lots of hotels and pensions are full of tourists who want to enjoy fabulous view of the lake, nature and the sunny weather. Especially during school holidays it's nearly impossible to find anywhere for accomodation in the last minute. In German shores; Konstanz, Meersburg, Unteruhldingen, Überlingen, Friedrichshafen and Lindau are highly recommended to visit.                                                                                        


Bodensee'yi ilk duyduğumda, büyüklüğünü ve üç ayrı ülkeye sınırı olmasını şaşkınlıkla karşılamış, nasıl bir yer olduğunu bir türlü gözümde canlandıramamıştım. İlk seyahatimizde durduğumuz yerden karşı kıyıları görmeye çalışırken anladım büyüklüğünü. Avrupa'nın 3. büyük gölü olarak Bodensee (Konstanz Gölü) bu kadar uçşuz bucaksızsa, Avrupa'nın en büyük gölü Balaton kim bilir nasıldır, merak ediyorum...Karşısına geçip "Balaton" sen mi büyüksün ben mi desem güler herhalde:)
Saka bir yana Bodensee; Avusturya, Almanya ve İsviçre'nin tam ortasında yer alıyor. Suyu oldukça temiz, yüzmeye ve hatta içmeye de müsait. Öyle ki Almanya'nın Baden Würtemberg eyaleti olarak musluk suyumuz bu gölden temin ediliyor.
YAZININ DEVAMINI okumak icin TIK TIK TIK»

7 Haziran 2011 Salı

Yerlisinden Sehir Tüyolari...

Summary: I have found a website which can be helpful to anyone who would like to see any city as local people. It's full of insider tips... I suggest you to have a quick look on it "Spotted by Locals" I believe you will also like it.
Thanks to founders of Spotted by Locals Sanne & Bart van Poll from Amsterdam...

Neyse ki yaz yüzünü göstermeye basladi, ve nihayet gezi yazilariyla blogumuz senlenmeye baslar artik! Neden bilmiyorum ama kisin elim yazi yazmaya bir türlü varmiyor. Yazma hevesim, hava sicakligiyla dogru orantili galiba :)  ama gezmede bir problem yok, neyse ki yaz kis tanimiyor gezme heyecanimiz...Cok uzak olmasi da sart degil yaa, yeter ki evden biraz da olsa uzaklasmak olsun, yeni tadlar tadmak olsun, iste degisiklik olsun kisaca:)

Baslik konusuna gelecek olursak, bugün karsilastigim ve ayni zamanda cok basarili buldugum bir siteyi paylasmak istiyorum. "Spotted by Locals"... Sitede 33 Avrupa sehri ve bu sehirlerle ilgili yasayanlarindan mükemmel tavsiyeler (insider tips) var. Bruksel, Barcelona, Atina, Berlin, Dublin, Istanbul, Roma ve Prag bu 33 sehirden sadece birkaci...Ben en cok Istanbul'u inceledim, hele Haziran'da Istanbul'da olma hayallerimiz suya düstükten sonra bu yazilari da okuyunca, Istanbul daha da burnumda tütmeye basladi...

YAZININ DEVAMINI okumak icin TIK TIK TIK»