Bodrum'da ilk gün |
Çok zamandır yazla ilgili fantazi şiddetinde bir isteğim vardı: Bodrum'a gidip Her Gece Bodrum'u okumak. Kitabın adına bakınca birçok kişinin bunu istemiş olduğunu tahmin etmek zor değil. Kaçı bu zevke vardı bilmiyorum ama ben başardım. Aslında çoğunun yaz tatilinde okumak isteyecekleri türden bir roman değil. İçinde ruh huzursuzluğu, yabancılık, yalnızlık, sorular, doğa var.
İleri bir Bodrum tatilinde tecrübe ettiklerinden yola çıkarak yazmış bu romanı. Kitap tıka basa Bodrum dolu. Kahramanları da Bodrum'a tatil yapmaya gelmiş bir grup İstanbullu genç; Cem, Murat, Tarık, Kerem, Emine... Hepsi biribirinden çok farklı, hepsi başka duyarlıkların, başka çelişkilerin, başka özlemlerin içinde. Bodrum yarımadasının yalıtılmışlığı ve eski bir arkadaşlığın/hoyratlığın timsali Kale'nin gölgesinde hep beraberler ama hep yalnızlar. Cem arkadaşlığa aşık, dostlar içinde olmak için belki her şeyi yapabilir. Ancak sanki inadına Murat ve Tarık tarafından dışlanıyor, onlara uyamıyor, beklediğini bulamıyor, yalnızlığa itiliyor. Murat bilakis insansız kalmak, denizle başbaşa olmak istiyor. Cem'in aşırı ilgisini hatta Tarık'ı sırtında bir kambur gibi duyumsuyor. Tarık daha yüzeysel, gerilimsiz bir tatil geçirmek istiyor. Kimi zaman ara bulmaya çalışıyor kimi zaman da kendi kafasına göre takılıp şafak vakti fotoğraf çekmeye gidiyor. Emine 32 yaşında; "evde kalmış", onun yalnızlığı hem cinsel hem de sosyal. Bu yaşta bekar olması toplum hayatının her kanadında yalnız olmaya mahkum etmiş sanki onu. Sevmeye aç yüreği karşılık bulamadıkça kırılıyor, ne kadar kırılsa da katılaşmıyor. Yalnızlığını kabullenerek kendini korumaya karar verse de ufacık bir sevgi ümidinin peşinden yuvarlanmaya engel olamıyor... Ahmet onun kardeşi, tatile İngiliz mektup arkadaşı Kathrine ile gelmiş... Kerem İstanbul'dan kaçıp çok zaman önce denize sığınmış... Betigül başına buyruk, zengin, dul, baskın... Haydar kaptan, hayalleri, masalları var...
Bu kadar çok ve derin karakteri bir arada bulmak sık raslanan bir şey değil. İleri roman insanlarını ince ince işlemiş. Romanın birkaç bölümünden sonra karakterlerin duygularının akışını apaçık görmeye, düşündüklerinin ve yaptıklarının havaya atılan taşın yere düşmesi gibi doğal karşılamaya başlıyorsunuz.
Kitapta sevdiğim şeylerden biri de sınıf meselesine değinilmesiydi. Paylaşılmamış zenginliğin en büyük kötülük olduğuyla ilgili satırları dönüp dönüp okudum. Cem'i sevmemde belki de onun yalnızlığı, aynı yaşta olmamız, bazı yönlerinin çok tanıdık gelmesinin yanında sınıf duyarlılığı da vardı. Belki de Murat'a da Keynes bitti dediği için soğuk durdum. Yine de en çok Emine'ye ısındım. Bir kadınnın (ataerkil) toplumun dayattığı evlenip çoluk çocuğa karışma sorumluluğunu yerine getirmediği için ne kadar dışlanıp aşağılandığının timsali gibiydi. Türdeşleri iki yüzlülükle dolu annelerken kendisi çocuksu saflıkta bir sevgi arayışında olduğı için bu kadar incitilmesi onu sevmeme ihitimalimi yok etti.
Mesela bu, sık sık karşılıklı susulan, çay içilen, Cem'in kitap okuduğu kahvenin masasıymış; dalgaların beyaz köpüğünden belli çok rüzgar varmış; uzaktaki tenke de Kirke'ymiş mesela... |
Kitabın atmosferi, ara sıra tatil yerlerinde hissettiğim tatminsizlik, kıstırılmışlık duygusuna ayna tuttu. Bütün yıl tatili bekleyip sonra ilk gününde tatilden de umulan sevincin duyulamadığı olur. Medeniyetten bunanılıp doğanın kucağına atılmak istenilir sonra doğanın da değişimle, mücadeleyle dolu olduğu görülüp aranan huzur bulunamaz. Şehirden kaçıp kıyı kasabasının yalın hayatına karışmak, yerliler gibi yaşamak arzu edilir; sonra onların hiç okumadığı kitaplarla zaman geçirilir, hiç kullanmadıkları teknelerle açılınır, hiç ilgilenmedikleri konulardan bahsedilir.
Kitabı Bodrum'da okumak kesinlikle büyük fark yarattı. Kitap Bodrum detaylarıyla nakış gibi işlenmiş. Kasabalı insanlar, beyaz badanalı evler, dükkanlar, denizinin her hali, beyaz köpüklü dalgalar, sersemletici rüzgar, körleştiren parlak güneş, kale, tatilciler, deniz havluları, hasır şapkalar, sıcak, koylar, yeniden deniz, biraz daha rüzgar, güneş, dar sokaklar, pembe çiçekler, tekneler ve yine deniz... İleri'nin sanatlı dilinden bunları okuyup kafamı kaldırınca o denizi görmek, gerçekten de aydınlıktan kör olmuş gözlerle okumaya çalışmak, rüzgardan ve renklerden başının döndüğünü fark ederek deniz seansının sonunda tam da tarif edilen tatilciler gibi havluları toplayıp dar sokaklara doğru yürümek müthiş bir gerçeklik hissi yarattı.
Bu kitaptan önce İleri'nin Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın adlı romanını okumuş; ağır uslubundan ve eserin kişiselliğinden bezerek zar zor bitirebilmiştim. Bu sefer romanın bir bütünlük arz etmesi ve yazarın dilinin sevdiğim zenginliğini korurken daha kısa cümlelere başvurması kitabı zevkle okumamı sağladı. Yine kolay okunan bir kitap değildi ama harcanan emeğin karşılığını kat kat veriyordu. Özellikle ilk 70 sayfanın ardından karakterlere alıştıktan sonra kitap hız kazandı.
Şimdi gelelim kitapla ilgili bilgilere. Her Gece Bodrum, 1977'de Türk Dil Kurumu Roman Ödülü'nü kazanmış. Yayımlandığı dönemde de zamanın entellektüellerine yönelik bir eleştiri olarak alınıp tartışma başlatmış. Selim İleri'yi de kitlelere tanıtan, hala da en çok bilinen ve okunan İleri kitabıymış. İleri bu kitapla ¨bir gecede¨ romancı olmuş. Halbuse İleri bu kitabında kendini fazla hırslı ve şımarık buluyormuş. Kitabın önsözünde de Her Gece Bodrum için şöyle demiş: "... içtenlikle kaleme getirilmiş bir gençlik romanım... Hayatla kirlenmemiş diyeceğim geliyor. Yada, hayatla yeni yeni kirlenmeye başlamış."
İleri aslında o dönemde bir roman yazacak gücü kendinde göremiyormuş. Bu Gece ve Her Gece'yi Attila İlhan'ın yönlendirmesiyle yazmaya başlamış. Bu Gece ve Her Gece dedim evet, zira Attila İlhan romanın ilk halini okuyup adının Her Gece Bodrum olmasını önerinceye kadar romanın adı buymuş.
Kitap 1992 yılında Naci Çelik Berksoy yönetmenliğinde sinemaya da aktarılmış. Sürekli düşünceler, çağrışımlar, manzaralar şeklinde ilerleyen kitabın nasıl filme aktarıldığını da merak ediyorum.
Selim İleri okumayı sevenler bu kitabı zaten okumuştur. İleri'ye giriş yapmak isteyenler Her Gece Bodrum'u tercih edebilirler. Edebiyat severler akıllarındaki listenin ucuna bu kitabı da eklemeliler. Yalnız imkân varsa bu kitap Bodrum'da okunmalı. Böylece bir an Kerem yanınızda güneşleniyor, uzaktan Kirke geçiyor sanabilirsiniz.
İleri aslında o dönemde bir roman yazacak gücü kendinde göremiyormuş. Bu Gece ve Her Gece'yi Attila İlhan'ın yönlendirmesiyle yazmaya başlamış. Bu Gece ve Her Gece dedim evet, zira Attila İlhan romanın ilk halini okuyup adının Her Gece Bodrum olmasını önerinceye kadar romanın adı buymuş.
Kitap 1992 yılında Naci Çelik Berksoy yönetmenliğinde sinemaya da aktarılmış. Sürekli düşünceler, çağrışımlar, manzaralar şeklinde ilerleyen kitabın nasıl filme aktarıldığını da merak ediyorum.
Selim İleri okumayı sevenler bu kitabı zaten okumuştur. İleri'ye giriş yapmak isteyenler Her Gece Bodrum'u tercih edebilirler. Edebiyat severler akıllarındaki listenin ucuna bu kitabı da eklemeliler. Yalnız imkân varsa bu kitap Bodrum'da okunmalı. Böylece bir an Kerem yanınızda güneşleniyor, uzaktan Kirke geçiyor sanabilirsiniz.