Bugün size iki kitaptan bahsedeceğim: Ablamın Mutluluk Fotoğrafı ve Bayan Jean Brodie'nin Baharı. Bu iki kitabın kahramanlarının kadın olması ve dönemin iki savaş arasını kapsaması dışında pek ortak özelliği yok. Haydi bir de kahramanlarının bekar ve mutsuz olmasını biraz da yorum katarak listeye ekleyelim. Durum bu olmasına rağmen bu iki kitabı son bir ayda okuduğumdandır belki; ben roman kahramanlarını benzettim.
Ablamın Mutluluk Fotoğrafı (Easter Parade) Amerikan edebiyatının yıldızı parlamamış ama yıldızı parlamış yazarlarınca hep çok övülmüş Richard Yates'in romanı. Filmi de çekilmiş olan Hayallerin Peşinde (Revolutionary Road) adlı eserini okumuş ya da benim gibi filmi izlemiş olanlarınız vardır. Oradak mutsuz çift gibi burada da Grimes kız kardeşler var. Gençlik ve öyle olmasa da zenginlik saplantılı hayatını ne pahasına olursa olsun sürdüren bir anne, aileyi terk etmiş ama kızlarının gözünde bir pren olan baba, babasına yakınlığıyla kız kardeşinin gıpta ettiği, güzel, sıradan Sarah ve ablası gibi evlenip standart bir hayat sürmek yerine üniversiteye gidip çalışan Emily.
Grimes kardeşlerin çocukluğundan yaşlılığına kadar devam eden romanda gençlikleri II. Dünya Savaşı'na denk gelmiş sıradan Amerikalı kadınların öyküsü var. Anne ve kızlar çok farklı karakterlerde olmalarına ve farklı şeyle yapmalarına rağmen, romanı bitirip resme bir adım geriden baktığınızda üçünün de aynı yöndeki biraz faklı noktalara savrulduğunu görüyorsunuz. Sanki rüzgara kapılmış yapraklar gibi her an bambaşka bir şey olabilecekmiş umuduyla, sanki bir belirsizlik varmış gibi... ama en sonunda rüzgar nereye yapraklar oraya.
Yates'in romancılığının iki tarafını dikkatimi çekti. Birincisi yazarın bir erkek olmasına rağmen özellikle Ablamın Mutluluk Fotoğrafı'nda olduğu gibi romanlarında baş role kadınları oturtması ve onların dünyasının yüklendiği yalnızlık ve mutsuzluğu abartmadan, çarpıtmadan, sanki kendi yaşamış gibi doğal anlatması. Kimi yazarlar söyleşilerinde karşı cinsten bir kahrama yaratmanın diğerinden farklı olmadığını söylerler ama nedense erkek yazarlar baş rolü pek kadın karaktere vermezler. Ben olsam çok zorlanırım gibi geliyor. Mesela bir kadının çocuklarla ilişkisini anlattığım gibi bir erkeğin ...hımm... örnek bile veremiyorum; bir erkeğin duygularını anlatamaya bilirim.
İkincisi ise yazarın romanındaki tüm insanlar, gerçek insanlar. Bu yüzden sadece iyi ve kötü özellikleri bir arada göstermiyorlar aynı zamanda değişiyorlar. Romanda yıllar akıp giderken kişiler de yavaş yavaş dönüşüyorlar. Belki de bu yüzden gerçeklik hissi iki kat artıyor. Yine bunlardan ötürü roandaki kimseden nefret edemiyor kimseyi kahraman olarak göremiyorsunuz.
Bayan Jean Brodie'nin Baharı (The Prime of Miss Jean Brodie) ise Okulu'ndaki sıradışı bir öğretmen ile onun himayesindeki altı kızın ilişkisini anlatan İskoş edebiyatının önemli kalemlerinden
Muriel Spark tarafından kaleme alınmış bir roman. Kitabın adında da bahsedilen Jean Brodie otuzlarının sonunda, nişanlısını I. Dünya Savaşı'nda kaybetmiş, bekar bir kadın. Garip bir öğretmen; müfredata bağlı kalmadan kendi felsefesini ve hayatını çocuklara benimseten, özellikle etkilenmeye açık ve aileleri tarafından itiraz edilmeyecek kızlardan kendine bir çember oluşturarak özellikle onlar üzerine yoğunlaştıran, öğrencilerini kendi farklı, özel ve seçilmiş oldukları hissiyle okulun genelinden koparan, onları kendi amaçları için kullanmaktan da çekinmeyen, samimiyetle bunları iyilikleri için yaptığını, kendini onlara adadığını söyleyen bir öğretmen.
Bu haliyle Brodie'nin kendi faşist yönetimini kurduğu, romanın geçtiği dönemde iktidar olumuş aşırı hükümetlerin kitlelere uyguladığı taktikleri kendi mütevazı ekibine yaptığı gayet açık. Brodie'nin hayranı olduğu Mussolini'nin kara gömleklileri ve Hitler'in kahverengi gömleklilerinin yaptıklarının yanında Brodie takımının gündemi ve eylemleri çok naif elbette. Yine de yarattığı psikolojik tutsaklık ve taşıdığı yıkıcı potansiyelle kızlar ve Brodie'nin ilişkisi müthiş bir anoloji sunuyor.
Spark açıkça Brodie'yi kötülemek, yermek gibi şeylerle uğraşmıyor. Brodie'nin (çıkarı olmadan parmağını bile kıpırdatmasa da) ''hayatımın baharındayım ve kendimi size adadım'' sayıklamalarında mesajını vermekle yetiniyor. Benim ilgimi çeken başka bir konu da birkaç yerde Spark'ın Brodie'nin bu hastalıklı denebilecek tavrını ''mutsuzluğuna'', '' mutsuz bir kız kurusu'' olmasına bağlaması. Yine roman bittiğinde ne kadar marjinal söylem ve eylemleri olursa olsun tüm diğer mutsuz savaş toplumu kadınlarının vardığı noktaya yaklaştığını görüyoruz.
Yalın anlatımlarıyla rahatça okunan ama bittikten sonra biraz üzerinde durup düşünmek gerektiren bu kitapları, özellikle de Ablamın Mutluluk Fotoğrafı'nı okuma listenize gönül rahatlığıyla alabilirsiniz.
Not: Bahar, mutluluk gibi kelimelerle mutsuzlukları anlatlmak...