Şu anda saate bakıyorum, 19:13. Dışarıdan slogan sesleri geliyor, protesto ve ıslık sesleri de var. Çünkü her gün bir şeyler oluyor güzel ülkemde ve bardaklar taşıyor, insanlar sokaklara dökülüyor. Haykırıyorlar, içlerinde biriken nefreti kusuyorlar, kusmasalar iç organları zehirlenecek belki de. Öyledir ya, zehirlenince kusulur, gerekirse zorla kusturulur içine zehir kaçan kişi. İşte sokaklarda olan biten de bünyenin zehirlenmesine ramak kala, insanların hayatta kalma çabaları değil mi!
Haklılar, sonuna kadar haklılar hem de... Kusmasalar ölecekler çünkü, haa kusunca ölmeyecekler mi, orasını bilemiyorum şu an. Belki de çok değil 20-30 sene sonrasında tarihe not düşülmeye başlanacak bütün bu olup bitenler. Tıpkı 12 Eylül'ün üzerinden sadece 35 sene geçtikten sonra, yani günümüzde, o devirde olan bitenlerin ortaya daha net saçılıyor olması gibi...
Hiç böyle hissetmemiştim ben! Tarihe yakından tanıklık ettiğime hiç bu kadar yakından tanık olmamıştım! Belki de yeni okuduğum, etkisinden henüz kurtulamadığım Devir romanındandır bilemiyorum. Çok değil, 20-30 sene sonrasında kimbilir neler yazılacak, çizilecek, anlatılacak yaşadığımız bugünler hakkında düşünsenize. İnsan cidden ürperiyor! Dedim ya, çok önemli bir dönemden geçiyoruz hep birlikte. Dolayısıyla gözümüzü dört açalım, olan biteni doğru algılamaya çalışalım, galeyana gelmeyelim, ajitasyonlara gelmeyelim!
Bir kez daha altını kalın kalın çizmek istiyorum; gerçekten de bir döneme tanıklık ediyoruz hep birlikte. Klişe cümle olduğu için söylemiyorum bunu. Sokakta toplumsal anlamda bir devinim var, olumlu ve olumsuz açılardan dönüşüm var, görmüyor musunuz? Çok değil bundan 10-15 sene öncesinde böyle miydik, bir düşünün...
Ben hatırlıyorum da, en azından yaşadığım semtte her gün sokaklarda eylem olmuyordu, bu kadar kötülük saçılmamıştı ortaya. Komşu komşudan, esnaf kendi gibi düşünmeyenden, açık kapalıdan, kapalı açıktan, doğulu batılıdan, kuzeyli güneyliden, sakallı küpeliden bu kadar nefret etmiyordu. Elektrik faturaları bu kadar kabarık gelmezdi, ne bileyim domates daha ucuzdu, daha az insan işsizdi, tekstil sektörü henüz batmamıştı mesela, işyerlerinde senede iki zam almak normaldi, ikramiye diye bir kavram bile vardı! Her yer bu kadar avemelerle dolup taşmamıştı, Avrupa Birliği'ne girme umudumuz daha yüksekti, toma nedir bilmiyorduk, biber gazı hayatımızın merkezine oturmamıştı, AKM'de gösteriler oluyordu, Taksim bu kadar çirkin değildi, Beyoğlu'na eğlenmeye gitmekten korkmazdım, televizyon kanallarındaki haberler tek tip değildi, farklı sesler çıkaranların üzerine bu kadar gidilmiyordu, sosyal medya yoktu belki ama, sosyal medyada yazdığı bir cümle yüzünden hapse atılan insanlar da yoktu! Gece saat 22'den sonra bakkaldan bira alabiliyorduk, televizyonda şarap kadehi görüntüsü henüz yasaklanmamıştı, bonzai kelimesini duyunca aklımıza sadece küçük ağaçlar geliyordu, milli bayramlarda Atatürk anıtlarına çelenk koyanlar cezalandırılmıyordu, sekiz yıl zorunlu eğitim vardı, atanamayan öğretmen sorunu bu kadar ciddi boyutlarda değildi, zeytin ağaçları kesilmiyordu, bu kadar çok maden kazası yoktu, metrobüs yoktu hayatımızda, ama metrobüs çilesi de yoktu... Kusanlar vardı mutlaka ama herkes kendi evinde, bilemediniz televizyondaki haberler karşısında kusuyordu. Binlerce, onbinlerce insan hep birlikte gitmiyorduk lavaboya... Çünkü zehir, henüz midemize oturmamıştı!
Zorlayın hafızanızı biraz, şimdi anladınız mı neden tarihe tanıklık ediyoruz dediğimi? Bütün bunlardan bahsettiğim için sanmayın ki umutsuzum, bu da benim zehri kusma yöntemim işte. Zararsızca kendi halimde çıkarıyorum safraları.
Umutluyum ben hâlâ, bunalımda değilim, olmaya niyetim yok gerçekten de. Belki çoğunuza saçma gelecek ama, “pozitif düşün, pozitif olsun” diyorum. Kötücül insanlardan, görüntülerden, haberlerden, seslerden olabildiğince yalıtıyorum kendimi.
Biliyorum, gerçekten de güzel günler gelecek; motorları mavilere süreceğiz hep birlikte...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder