22 Mayıs 2012 Salı

Hayatın Anlamını Anlatanlar

Hayatın anlamı kitaplarda mı gizli? İki açıdan da bu mümkün; kimileri için kitaplar hayatın anlamı olabilir, kimi kitaplar da hayatın sırrını verebilir. İlk anda aklıma gelenler: Martı Jonathan Livingstone, Ölü Ozanlar Derneği, Simyacı, Yüreğinin Götürdüğü Yere Git...

Martı Jonathan Livingston - Richard Bach

"...kendin olma, gerçek kimliğini bulma özgürlüğüne sahipsin, burada ve şu anda ve hiçbir şey engelleyemez seni. "
Jonathan Livingston adlı martının sürüden ayrılma, farklı ve kendisi olma serüveni. Jonathan'ın üyesi olduğu martı sürüsündekiler uçmayı sadece hayatta kalmak için bir araç olarak görmektedir. Jonathan'a göreyse uçmak kendi içinde bir hedeftir. Daha hızlı, daha yüksek ve daha estetik uçmak için içinde bastırılamaz bir arzu duyar. İçinden gelen sesle sürüsünün onu eleştiren, küçümseyen, aşağılayan, dışlayan sesi sürekli çarpışmaktadır. 

Martı Jonathan kendi olmaya çalışırken, bunun için risk alıp çok çalışırken hayatın anlamını da bulur. Kimileri bu uzun öyküyü çocukça bulabilir. Çocuklar ve gençler için ufuk genişletici olsa da bu kitap sadece onlara değil her yaştan okuyucuya seslenir. Çünkü insanın parçası olduğu sistemden kopup özgür ve kendisi olmak, hayatının anlamını bulup onu yaşamak istemesi her yaşta karşılaşabileceği bir sınavdır. 

Ölü Ozanlar Derneği - N. H. Kleinbaum
"Şimdi bu adamlar çiçeklere gübre oldular ama eğer dikkatle dinlerseniz size fısıldadıklarını duyarsınız. Hadi yaklaşın. Dinleyin, duyuyor musunuz? Carpe, carpe diem. Yaşadığınız günü kavrayın çocuklar."
Kitaplardan filme aktarılan pek çok eser vardır ama Ölü Ozanlar Derneği gibi filmden kitaplaştırılan azdır. Ölü Ozanlar Derneği işte bu akışı tersine çevirecek denli etkileyici ve esin vericidir. Nasıl ki kitaplardan filmlere aktarılan eserlerin metin halleri daha yetkin bulunuyorsa, burada da rahatlıkla filmin, üslup açısından zayıf olan kitaba göre çok daha etkileyici olduğu söylenebilir. 

Kitap -ve film- saygın ve disiplinli Welton Akademisi'nin yeni eğitim dönemi açılış töreniyle başlar. Yeni dönem, kimse bilmese de, öğretim kadrosuna o yıl katışmış olan İngilizce öğretmeni Keating'in etkisiyle dramatik olaylara gebedir.

Öğrencilerin aileleri saygın, zengin ve güçlü; Welton ise disiplinli, katı ve prestijlidir. Bu şartlar mükemmel gibi görünse de gençlerin mutlu olmak, hayatlarının amacını bulup onu gerçekleştirmek için daha çok ihtiyaç duydukları şeyler eksiktir. Öğrenciler, ailelerinin beklentileri, çevrelerinin anlayışsızlığı ve okulun yoğun ve katı temposu içinde esir gibidirler. Özgürlüğe ulaşmalarını sağlayacak anlayış, cesaret ve esini Keating'de ve edebiyatta bulurlar. 

Keating de Welton mezunudur ve zamanında onun da üyesi olduğu bir şiir kulübüne, Ölü Ozanlar Derneği'ne, öğrencilerce tekrar hayat verilmesi herkesin hayatında sarsıcı değişimlere yol açar. Bize de birçoklarının hayat düsturu olarak bellediği bir deyişi bırakır: Carpe diem.



Simyacı - Paulo Coelho

"Ve tıpkı daha önce simyacının da söylediği gibi mutluluğun, çölün küçük bir kum tanesinde bulunabileceğini söyledi. Çünkü bir kum tanesi Yaratılış'ın bir anıdır ve Evren onu yaratmak için milyonlarca yıl uğraşmıştır."
Simyacı çok satanların çok satanı, çok okunanların en çok okunanı olabilir. İlk yayımlandığından (1988) bu yana asla baskıdan kalmayan, 70'ten fazla dile çevrilmiş ve 160 ülkede 65 milyondan fazla kopya satmış olan bu kitabın sırrı herhalde hayatın anlamına ve amacına ilişkin göndermelerinden saklıdır.

Santiago eğitimli ve maceracı bir çobandır. Bir rüya görür ve sürüsünü satıp rüyasının peşinden bir hazine bulmaya Mısır yollarına düşer.

Kitap boyunca birden fazla hayat dersi çıkarılabilir. Santiago'nun yanında bir yıl çalıştığı billuriyeci için hayatın amacı varmak, yapmak değil, o amaç için çalışmak, beklemek, yolda olmaktır. Santiago'da kitabın sonunda ağlayarak bir kum tanesinin bile tüm çöl kadar büyük ve değerli olduğunu anlar. Rehberler, falcılar değil ama dinlemeyi öğrendiği yüreğinin sesi onu hazineye götürür ama zaten yüreğini duyabilmesi başlı başına bir kazançtır.

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git - Susanna Tamaro

"... önünde pek çok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilemediğin zaman, herhangi birine, öylece girme, otur ve bekle. Dünyaya geldiğin gün nasıl güvenli ve derin derin soluk aldıysan, öyle soluk al, hiçbir şeyin senin dikkatini dağıtmasına izin verme, bekle ve gene bekle. Dur, sessizce dur ve yüreğini dinle. Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git."
Kitap, bir büyük annenin (Olga) okumak için çok uzaklara giden torununa yazdığı ve hiç göndermediği mektuplardan oluşur. Mektuplarında kendisini ve kızını anlatır. Yazdıkları bir tür iç dökme ve hesaplaşmadır; pişmanlıklar, tecrübeler, mutluluklar... Yılların sonunda damıttığı hayat öğüdü her adımında yüreğinin sesini dinlemesidir. Ona göre insanın en önemli sorumluluğu kendine karşı olandır; torunu sonra pişman olmamak için şimdi cesaretle arzularının peşinden gitmelidir.

Kitaptaki olay örgüsü sarsıcı, sürükleyici veya etkileyici gelmeyebilir. Zira olaylar hayatla ilgili bir takım fikirlerin aktarılması için araç olarak kullanılmıştır. Zaten mektuplar arasında olayların akışı da sık sık düşünceler ve başka konularla kesilir. Belki benim gibi anlatımı da fazla dramatik hatta travmatik bulanlar olabilir. Yine de okumaya değer.


Kitaplardan hayatla ilgili tüm sorularımızı cevaplamasını beklemek elbette naiflik. Ama sadece yukarıdakiler değil, okuduğumuz her kitap cevaplara doğru bir parmak ileri taşımıyor mu bizi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder