Yazarlar, hele de eserleri klasik mertebesine ulaşmış olanlar, zihnimizde bizden çok farklı insanlar. Yaratıcılığın verdiği ruhsal gerilim ve bunalımlarının yanı sıra yalnız, sürekli yazan ve okuyan, entelektüel belki biraz çok içki veya tütün tüketen ama kendilerini edebiyata adamış ulu adamlar. Hatta Shakespeare gibilerini etten kemikten bir insan olarak tahayyül etmek bile pek güç.
Oysa aşağıda bahsedeceğim üç kitaba göre hiç de böyle değiller. Kimisi inanılmaz derecede pinti veya çapkın, kimileri o sanatçı kimlikleriyle ters düşecek derecede ırkçı, bazıları madde bağımlısı, bazıları da garip huylarının ve takıntılarının esiri. Evet yine sizin bizim gibi insanlar değiller (öyleler mi yoksa?) ama hayal ettiğimiz gibi hiç değiller!
Yazınsal Yaşamlar - Javier Marias
Yazarlar, özellikle de kurgucular karakterler yaratırlar, hatta bazen o karakterler - başka yazarlar eliyle - başka karakterleri doğurur. Kendisi de önemli bir romancı olan, belki de bir gün anlattığı yazarlarla birlikte anılabilecek Marias bu sefer yazarları birer roman kahramanı gibi kurgulamış. Üç Kuzey Amerikalı, üç İrlandalı, iki Rus, iki Fransız, iki İskoç, iki İngiliz (biri Hindistan'dan diğeri İngiltere'den), bir Alman, bir İtalyan, bir Çek, bir Polonyalı, bir Danimarkalı toplam 20 edebiyat kişisi hakkında yazılmış 4 sayfalık kısacık biyografileri okurken büyük yazarları değil, roman kahramanlarını okur gibi oluyorsunuz. Sonra edebiyatçıların hayatlarında yer etmiş kadınlar (Gelip Geçen Kadınlar) ve edebiyatçıların fotoğraflarının yorumlandığı (Kusursuz Sanatçılar-benim favorim) bölümler var. Bir yandan yazarların özel hayatlarının ilginç taraflarına göz atıyor, bir yandan da Marias'ın hoş anlatımının -ve uzun cümlelerinin- tadını çıkarıyorsunuz.
Yer verilen yazarlar Marias'ın kişisel ve kendi ifadesiyle rastgele tercihleri. İçlerinde hiç İspanyol yok. Belki de ülkesinin edebiyat camiasında bir tartışmaya yol açmak istemeyişinden. Şu örneklere bakın ve tartışma yaratıp yaratmayacağına siz karar verin.
Yazınsal Yaşamlar - Javier Marias
Yazarlar, özellikle de kurgucular karakterler yaratırlar, hatta bazen o karakterler - başka yazarlar eliyle - başka karakterleri doğurur. Kendisi de önemli bir romancı olan, belki de bir gün anlattığı yazarlarla birlikte anılabilecek Marias bu sefer yazarları birer roman kahramanı gibi kurgulamış. Üç Kuzey Amerikalı, üç İrlandalı, iki Rus, iki Fransız, iki İskoç, iki İngiliz (biri Hindistan'dan diğeri İngiltere'den), bir Alman, bir İtalyan, bir Çek, bir Polonyalı, bir Danimarkalı toplam 20 edebiyat kişisi hakkında yazılmış 4 sayfalık kısacık biyografileri okurken büyük yazarları değil, roman kahramanlarını okur gibi oluyorsunuz. Sonra edebiyatçıların hayatlarında yer etmiş kadınlar (Gelip Geçen Kadınlar) ve edebiyatçıların fotoğraflarının yorumlandığı (Kusursuz Sanatçılar-benim favorim) bölümler var. Bir yandan yazarların özel hayatlarının ilginç taraflarına göz atıyor, bir yandan da Marias'ın hoş anlatımının -ve uzun cümlelerinin- tadını çıkarıyorsunuz.
Yer verilen yazarlar Marias'ın kişisel ve kendi ifadesiyle rastgele tercihleri. İçlerinde hiç İspanyol yok. Belki de ülkesinin edebiyat camiasında bir tartışmaya yol açmak istemeyişinden. Şu örneklere bakın ve tartışma yaratıp yaratmayacağına siz karar verin.
"Yazarın [Arthur Conan Doyle - Sherlock Holmes'ün yazarı] boks yaptığını göz önünde bulundurursak, gençliğinden beri kadınları savunmak için türlü alçakla karşı karşıya geldiği açıktır: Bir tiyatroda, aralarından biri genç bir kıza dirsek attığı için bir tabur askerle dövüşmüş, bir doktor olarak yerleşmeyi düşündüğü Portmouth'a daha varır varmaz bir kadına vurduğu için adamın birini tanınmaz hale getirmiştir. İster adına talih deyin, ister talihsizlik ertesi gün muayenehanesine gelen ilk hasta da bu adamdır, görünüşe göre bir gece önce gece karanlığında kendisini pataklayan doktoru tanıyamamıştır."
"İki yazar [Turgenyev ve Tosloy] arasında büyük farklılıklar ve bir dereceye kadar da arkadaşlık vardır kuşkusuz. Bir tartışmada konu gelip Rusya'nın batılılaşmasının uygun olup olmadığına dayanınca bu farklılıklar doruk noktasına ulaşır ve Tosloy Turgenyev'e meydan okuyarak onu düelloya davet eder, mesele bir-iki çiziğin ardından kutlamayla ve şampanyayla sona ermesin diye de, düello silahının tabanca olmasını önerir. Turgenyev özür diler ve iş tatlıya bağlanır, ama Tosloy'un onu sağda solda ödleklikle lekelediğini duyunca bu sefer o Tosloy'u düelloya davet eder, ancak uzun bir yolculuğa çıkmak üzere olduğu için davetini dönüşüne erteler. Bu kez özür dileme sırası Tosloy'a gelmiştir, böyle birbirlerini düelloya davet ede erteleye tam on yedi yol geçirirler..."
Jorge Luis Borges Kaynak: wikipedia.org |
Aslında aşağıda bahsedeceğim Schnakenberg kitabına bakıldığında iki kitapta da yer alan yazarlar hakkında yazılan özel notların benzediği görülüyor. Yazınsal Yaşamlar'ın sonundaki kaynakçaya bakarak bazıları inanılmaz olan bilgilerin doğru, en azından gerçeğin -abartılı veya değil- yansıması olduğunu düşünüyorum.
Kitabın yeni kapağı koyu mavi renkli, Can Yayınları'nın klasik kitap kapağından farklı. Ben resimde gördüğünüz 2008 yılı baskısının kapağının hem resmini, hem standarttan biraz geniş oluşunu, hem de dizgisini daha çok sevdim ve bu baskıyı okudum. (Esas favorim Google'a "written lives" yazmanız halinde bulacağınız renkli kitap sırtlarında oluşan kapak!) Tek geliştirilebileceğini düşündüğüm nokta fotoğrafların netliği. Saman kağıt zamanla siyah-beyaz fotoğrafları zevk vermez hale getirebiliyor ve o güzelim fotoğraflara yazık oluyor.
Büyük Yazarların Gizli Hayatları - Robert Schnakenberg
Bu kitabı kitapçıda gördüm ve Tolkien hakkında birazdan alıntılayacağım kısmı okudum, sevdim. Birkaç yerde hakkında vasat yorumları okudum. Açıkçası illüstrasyonları, renkli baskısı, kullanılan kâğıt ve "esprili" dil bu yorumlarla birleşince beklentimi düşürdükçe düşürdüm. Hatta neredeyse okumayacaktım ki kütüphanede Yazınsal Yaşamlar kitabının durduğu rafın hemen üstünde görünce alıverdim. Pişman mıyım? Asla!
Öncelikle "beklenti ayarları" iyi yapılırsa son derece eğlenceli ve neredeyse öğretici bir kitap. Çoğunlukla, İngilizce eser vermiş yazarlardan ve edebi değerlerinden çok eksantriklikleri ölçü alınarak gayet sübjektif şekilde seçim yapılmış. Her bir yazar için ortalama 7-9 sayfa ayrılmış. Bölümler yazarın milliyetini, doğum ve ölüm tarihlerini, önemli eserlerinin adını ve edebi üslubunu belirten künye ile başlıyor. Hemen ardından bir buçuk-iki sayfalık ilginç bir kısa hayat hikâyesi yazılmış. Sonra bu kısımda dikkat çekilen noktalarla ilgili 6-7 anekdot aktarılmış. İçlerinden en tuhafı veya karikatürleştirmeye en uygunu Mario Zucca'nın elleriyle illüstrasyonlara dönüştürülmüş ve renkli, tam sayfa basılmış.
Peki bu "garip"likler arasında neler var? Buyurun size tadımlık bir kaç alıntı*...
"Balzac'ın edebi üretkenliğini tetikleyen şey neydi? Ne olacak, milyonlarca insanın şu bitmek bilmez akşam toplantılarını atlatmasını sağlayan şey: bildiğiniz yüksek oktanlı kahve. Gecelerini gündüze katan Fransız yazar, günde yaklaşık elli adet koyu Türk kahvesi içiyordu. Starbucks'ın olmadığı bir çağda bu miktarda bir tüketim, hakiki bir maharet gerektiriyordu. Kahvesini pişirilmiş halde önüne getirtemediği zamanlarda yazar, Limbaugh stiline başvurarak bir avuç çekirdeği öğütüp ağzına atıyordu."
"Dickens şimdi, insanların seri şekilde yayınlanan uzun romanlarını satın almak için kuyruklar oluşturduğu bir dünyada yaşıyordu. 1841'de New York'ta altı bin kişi Antikacı Dükkânı'nın en son çıkan bölümlerinin gelişini beklemek için bir limanda toplanmıştı. Romanın gözü pek genç kahramanının kaderini merak edenler, yaklaşan buharlı gemideki denizcilere 'Küçük Nell ölüyor mu?' diye sesleniyordu ... Dickens zamanının Stephen King'iydi; eleştirmenler tarafından sevilmez ama çok sayıdaki tutkulu hayranından saygı görürdü."
"J.R.R. Tolkien Hobbit'i yalnızca yazmakla kalmadı. İçten içe kendisinin de bir Hobbit olduğuna inandı. Milyonlarca hayranından birine 'Ben aslında (boyutlarım hariç) bir Hobbit'im' demişti. 'Bahçeleri, ağaçları, traktörlerle sürülmemiş tarlaları severim. Pipo içer iyi ve basit (dondurulmamış) yiyecekleri severim ama Fransız yemeklerinden nefret ederim. Şu yavan çağda süslü yelekler giymeyi sever, hatta göze alırım. (Tarladan toplanmış) mantara bayılırım, (beni beğenen eleştirmenlerimin bile bezdirici bulduğu) çok basit bir espri anlayışım vardır. Geç yatar (mümkün olduğunda) geç kalkarım. Fazla seyahat etmem.'"
"Franz Kafka: Öldür beni yoksa katilsin!" (Son sözler bölümünden)
Şunu da demeden geçemeyeceğim kitabın baskısı işgüzarlık örneği. Domingo Kitap aslında o kaliteli ve kalın kağıt seçimiyle, renkli baskısı, düzgün dizimi ve az sayıdaki imlâ hatasıyla güzel iş yapmaya çok yaklaşmış. Yalnız benim gibi okurken kitabın estetiği değil benim konforum önce gelir diyenlerdenseniz baskı size göre değil. Bir kere belki de renkli baskıyı kaldırabilmesi için kullanılmış olan o kalın kâğıt 300 sayfalık kitabı 1000 sayfalık kitapların ağırlığına ulaştırmış. Kapak ve ciltleme öyle acayip ki normal şekilde kitabı açık bir masaya koymanız mümkün değil, katlanmıyor, kapanıyor. Mutlaka elinizle zapt etmeniz gerek ki bu da zamanla çok yorucu bir hal alıyor. Yorulup benim gibi aman ya şunu biraz zorlayayım iyice açayım bakalım dediğinizde hemen yaprak aralarından cildin dibi yapışkan zemini görünmeye başlıyor. Cilt sağlam sanırım, dağılacak gibi durmuyor ama yine de moral bozucu.
"Balzac'ın edebi üretkenliğini tetikleyen şey neydi? Ne olacak, milyonlarca insanın şu bitmek bilmez akşam toplantılarını atlatmasını sağlayan şey: bildiğiniz yüksek oktanlı kahve. Gecelerini gündüze katan Fransız yazar, günde yaklaşık elli adet koyu Türk kahvesi içiyordu. Starbucks'ın olmadığı bir çağda bu miktarda bir tüketim, hakiki bir maharet gerektiriyordu. Kahvesini pişirilmiş halde önüne getirtemediği zamanlarda yazar, Limbaugh stiline başvurarak bir avuç çekirdeği öğütüp ağzına atıyordu."
"Dickens şimdi, insanların seri şekilde yayınlanan uzun romanlarını satın almak için kuyruklar oluşturduğu bir dünyada yaşıyordu. 1841'de New York'ta altı bin kişi Antikacı Dükkânı'nın en son çıkan bölümlerinin gelişini beklemek için bir limanda toplanmıştı. Romanın gözü pek genç kahramanının kaderini merak edenler, yaklaşan buharlı gemideki denizcilere 'Küçük Nell ölüyor mu?' diye sesleniyordu ... Dickens zamanının Stephen King'iydi; eleştirmenler tarafından sevilmez ama çok sayıdaki tutkulu hayranından saygı görürdü."
Balzac, Kafka, Tosloy, Wilde Kaynak: domingo.com.tr |
"Franz Kafka: Öldür beni yoksa katilsin!" (Son sözler bölümünden)
Şunu da demeden geçemeyeceğim kitabın baskısı işgüzarlık örneği. Domingo Kitap aslında o kaliteli ve kalın kağıt seçimiyle, renkli baskısı, düzgün dizimi ve az sayıdaki imlâ hatasıyla güzel iş yapmaya çok yaklaşmış. Yalnız benim gibi okurken kitabın estetiği değil benim konforum önce gelir diyenlerdenseniz baskı size göre değil. Bir kere belki de renkli baskıyı kaldırabilmesi için kullanılmış olan o kalın kâğıt 300 sayfalık kitabı 1000 sayfalık kitapların ağırlığına ulaştırmış. Kapak ve ciltleme öyle acayip ki normal şekilde kitabı açık bir masaya koymanız mümkün değil, katlanmıyor, kapanıyor. Mutlaka elinizle zapt etmeniz gerek ki bu da zamanla çok yorucu bir hal alıyor. Yorulup benim gibi aman ya şunu biraz zorlayayım iyice açayım bakalım dediğinizde hemen yaprak aralarından cildin dibi yapışkan zemini görünmeye başlıyor. Cilt sağlam sanırım, dağılacak gibi durmuyor ama yine de moral bozucu.
Son bir şey daha: Tebrikler çevirmen Duygu Akın'a! Bu mizahi dili, popüler kültüre atıflarla dolu metinleri çevirmek kolay olmasa gerek. Akın başarıyla tüm şakaları, kapaktan da görüleceği üzere argo, deyim ve şarkıları sanki aslında Türkçe yazılmışlar gibi çevirmiş.
Tanımadığımız Meşhurlar - Hikmet Feridun Es
Peki Türk yazarlar hakkında böyle bir kitap var mı? Münhasıran yazarlara ayrılmış benim bildiğim bir kitap yok. Eğer olsaydı lise edebiyat derslerine renk katardı; hangi yazar hangisiyle dönemdaş, kim kimi neyle eleştiriyor, önemli eserlerdeki biyografik unsurlar neler ya da belki sadece kim hangi kitabı yazmış gibi konuların öğrenilmesi kolaylaşırdı.
Öte yandan zamanında Tanımadığımız Meşhurlar kitabında birçok yazar hakkında çok ilginç bilgilere yer verilmiş. İncelediğim kadarıyla meşhurlar 1900'lerin başında yaşamış fikir adamları, edebiyatçılar, sanatçılar, bilim insanları ve siyasilerden oluşuyor. Kitaptan tadımlık bir parça Ahmet Hakan'ın Ne Varsa Eskilerde Var başlıklı yazısında sunulmuş.
* Şimdi baktım da Schnakenberg'in kitabından seçtiğim alıntılar "en garipler" değil de en beğendiklerim olmuş galiba (Sanırım aynı şey Marias'ın kitabı için de geçerli). Yoksa gariplik arıyorsanız çılgın fantezilerden aile boyu intiharlara, idrar içenlerden simetri ve hijyen hastalarına kadar her şey var kitapta.
* Şimdi baktım da Schnakenberg'in kitabından seçtiğim alıntılar "en garipler" değil de en beğendiklerim olmuş galiba (Sanırım aynı şey Marias'ın kitabı için de geçerli). Yoksa gariplik arıyorsanız çılgın fantezilerden aile boyu intiharlara, idrar içenlerden simetri ve hijyen hastalarına kadar her şey var kitapta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder