David Harvey bir coğrafyacı. Ama ne coğrafyacı! Aynı zamanda sosyal kuramcı, siyasal iktisatçı (ben buradan yakalıyorum onu), antropolog, aktivist ve Marksist... Dünyanın en çok atıf alan yirmi akademisyeninden biri, coğrafya akademisyenleri arasında ise birinci. Bir profesör değil bir "distinguished" (seçkin) profesör. Modern coğrafyayı bir disiplin olarak olgunlaştıran, Marksizme ve sınıfsal analize yeniden işlerlik kazandıran adam.
Onun bu kadar önemli ve başarılı olmasında ben marifeti genel çerçeveler çizebilmesinde, içinde debelendiğimiz çağı bir bütün olarak açıklayan modeller şekillendirmesinde buluyorum. Bunun sırrı da bence sınır tanımayan disiplinler arası yaklaşımında.
13 Haziran 2012 tarihinde Profesör Harvey ODTÜ'de bir konferans verdi. Konusu The Crisis of Capitalism and Urban Struggle (Kapitalizmin Krizi ve Kentsel Mücadele) idi. Bu başlık bile bir kez daha siyasal iktisat, mimari ve beşeri coğrafyanın buluştuğunu haber ediyordu. Konuşmasına Marx'ın Kapital'inin ikinci cildinin en sıkıcı ama kendisinin en sevdiği kitap olduğunu söyleyerek başladı. Kitapta anlatılan artı değer, ekstra talep ihtiyacı, talep ile arz arasındaki zaman boşluğunu ve böylece - ve kısaca - bu zaman açıklığının borçla kapatıldığını yani kapitalizmin borçlanmak demek olduğunu anlattı.
Sonra da ekstra talebin herkesi ev sahibi yapmakla nasıl karşılanabildiğini ama bunun da elbette borçlanmak demek olduğunu, kapitalist büyümenin devam edebilmesi için borçlanılarak nasıl büyük inşaat projelerine girişildiğini, bu tarz bir şehirleşmenin insanların değil kapitalizmin ihtiyaçlarına uydurulduğunu söyledi. İşin ilginç yanı ana akım literatür bu hızlı şehirleşme ataklarının, büyük konut ve inşaat projelerinin kapitalizmin "büyüme" ve "borçlanma" ihtiyaçlarına cevap olarak hayat bulduğunu söylememiş ve onun gibi derinlemesine incelememişti.
Harvey, kapitalizmin krizlerinden "inşaat" yoluyla nasıl çıkılmaya çalışıldığını örneklerle anlattı. Emlak kredilerinin kapitalizmin borçlanma ihtiyacına nasıl cevap verdiğini, yeni şehirler inşaa edilirken kamu alanlarında yürümek dışında hemen her şeyin nasıl yasak olduğunu, nasıl da idarecilerin boyunduruğunda yaşandığını örnekledi. Üstelik borçlanma çift taraflı bir bıçak: Hem kapitalizmi besliyor hem de insanların sorun çıkarmasını engelliyor. Ne de olsa "Home and debt owners do not strike" (Ev ve borç sahipleri grev yapmaz).
Bütün bunlar neden taksitli (borçlanarak) alışverişin bankalarca bu denli teşvik edildiğini, neden televizyonlarda görülmedik şekilde "yaşam alanları", "emlak projeleri" reklamları yapıldığını, neden aniden Kanal İstanbul gibi bir projenin ortaya atıldığını, neden Ankara'nın her tarafının ihtiyaç olmamasına (benim değil kapitalizmin ihtiyacı var tabi) rağmen AVM'lerle doldurulduğunu ve sonra işler haliyle kesat gidince Türkçe bir adı bile olmayan ucube "Shopping Fest"lerin düzenlendiğini açıklamıyor mu?
* * *
Bu Harvey'in benim ilk aklımın kanallarını açışı değil. Birkaç yıl önce akademik amaçlarla neoliberalizm nedir diye çılgınlar gibi araştırma yaparken ve herkesin ağzında sakız olan neoliberalizmin hiç kimse tarafından adam gibi tanımlanmadığını/tanımlanamadığını hayretle görmüştüm. Gücünü biraz da bilinmezliğinden alan, güçlendikçe de sorgulanmaya karşı zırhını kalınlaştıran neoliberalizmi sobeleyen kitap David Harvey'in A Brief History of Neoliberalism (Neoliberalizmin Kısa Bir Tarihi) adlı kitabıydı.
Harvey kitabında neoliberalismin felsefi temellerinden başlayarak nasıl sokağımıza kadar indiğini anlatıyor. En çarpıcı kısımlardan biri neoliberalizmin kendini siyasi bir tercih değil de "doğal, olması gereken, işin siyasal değil teknik gerçeği" olarak sunması ve yavaşça bir "rıza" yapısı oluşturması. Neoliberal politikaların krizlerinde neoliberalizmin kendini "Ama benim suçum değil, yeterice neoliberal değildiniz ondan oldu" diyip temize çıkarması, "Peki bunun sonu nerede, neresi son durak?" sorusuna kulaklarını tıkaması, rızayla var olmayan bir kusursuz neoliberal liman arayışında sürüklenip gidilmesi ise sinir bozucu.
Son derece keskin ve yetkin fikirleri gayet anlaşılır şekilde 250 sayfaya sığdıran bu minik kitabın Türkçeye çevrilmemiş olması üzücü. Lütfen bir yayımcı bu kitabı çevirsin. Ben okudum ama yetmez bu cenderede yaşayan veya isyan eden veya anlamaya çalışan veya neyle yaşadığının bile farkında olmayan herkes okusun.
Ben şimdi davidharvey.org adresli siteden aklımı beslemeye devam ediyorum.
Not: Konferansın düzenlenmesinde emeği geçen herkese; Sel Yayıncılık'a, Metis Yayınları'na ve ODTÜ Mimarlık, Araştırma, Tasarım, Planlama ve Uygulama Merkezi'ne teşekkürler!
"Kapitalizmin ötesine; sorumlu, adil ve insancıl bir sistemde yaşamamıza izin verecek yeni bir sosyal düzene doğru bakma zamanı" |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder