14 Haziran 2013 Cuma

Son Ada

Zülfü Livaneli'nin 2009 yılı Orhan Kemal Roman Armağanı kazanmış romanı Son Ada mutlu mesut yaşayıp giden bir adayı, bir diktatörün gelip nasıl tekniklerle cehenneme çevirdiğini anlatan alegorik bir eser. Yani mesajını doğrudan değil, sembollerle, somutlaştırarak veriyor. Kanımca bu romanda bir ada bir ülkeyi, adanın kırk hanede kain sakinleri halkı, içlerinden 1 numara sermayeyi, yazar muhalif aydınları, Lara öngörülü, kırılgan ama güçlü kadınları, anlatıcı korkak muhalifleri, bakkalın oğlu umulmadık kahramanları, başkan güce tapan ve kendi çıkarını her şeyin üstünde tutan diktatörü, Başkan'ın adamları iktidarın emrindeki silahlı kuvvetleri temsil ediyor.
 

Son Ada bugünlerde okumak için birebir. Her şeyden önce doğayla savaşmanın insanın kendisiyle savaşıp kendisini yok etmesi demek olduğunu söylüyor. İnsan topluluklarının ne derece manipülasyona açık olduğuna, hafızalardan düşüncelere her şeyin güç tarafından ne güzel şekilldirilebildiğine örnekler sunuyor. Romandaki naif adalılar bir süre sonra kendilerinden bin yıllar önce ada yerleşmiş olan martıları düşman görüp, birkaç hafta önce varlıklarından memnuniyet duyduklarını bile unutuyorlar. Dostlarını, vicdanlarını da öyle. Livaneli bir diktatörün kullandığı başlıca tekniklerin hepsine yer vermiş sanıyorum. Düşmanımın düşmanı dostumdur, başarısızlığın sorumlusu muhalefettir, yalan söylenebilir, yalan ortaya çıkarılırsa bunu yapanların kişiliğine saldırmak gerekir., vs… Özellikle yabancı ülkelerde gördüğümüz "ülkesini terk eden diktatör" motifi romanın sonunda öyle işlenmiş ki aslında bunun o ülkeye değil bir diktatörün kendisine yaptığı iyilik olduğunu anlaşılıyor.
Romanda beni en çok etkileyen ise bunların yanında diktatörün konuşmaları oldu. Her cümlesine demokrasi ve medeniyet diye başlayıp sonunda ölüm ve şiddet çağrısı yapan diktatörün sözleri o kadar tanıdık ki... Bütün bu alegorinin, kurgunun içinde her şey gerçek olsa da bu söylem gepgerçek, elle tutulur derecede gerçek.
Kitabın konusu böyleyken böyle. Anlatımı ve yaratıcılığı ise ayrı konular. Bazı okuyucular kitabın klişelerle dolu olduğunu söylemiş. Ben de olaylar gelişsin diye bazı teknik olarak mümkün olmayan şeylerin kurguda yer bulduğunu söyleyebilirim. Ancak yazarın esas mesajının anlaşılması için olayları ve dili olabildiğince sade tutma eğiliminin bunda etkili olduğunu düşünüyorum. Olaylar gerçekten klişe de olabilir fakat bu klişeler hergün dünyanın bir tarafında tekrar tekrar yaşanıyorsa yazarı da pek yeremem.
Bu bizi başka bir eşeltiriye; yazarın aşırı mesaj kaygısı taşıdığına götürüyor. Doğru, Son Ada'nın anlatmak istediği bir şey var ve buna hizmet etmeyen tek satıra yer vermemiş yazar. Bu roman edebiyatın sanatlı tarafının, uçsuz bucaksız hayallerimizin yaratıcılığının veya yıllar boyu süren titiz araştırmalarımızdan damıtarak elde ettiklerimizin eseri değil. Acı tecrübelerin; duyarlıklı, özgürlükçü bir aydının kaygısının ürünü. Kimilerinin George Orwell’ın Hayvan Çiftliği’ne benzettiği bu roman bir değil birçok mesajı bir arada sunuyor. Tempolu, sade ve akıcı anlatımıyla, ifadedeki gücüyle okuyucuyu hiç zorlamadan derdini aktarıyor.
Her yaştan her türlü insanın okuyabileceği bu kıymetli romanı okumanızı şiddetle - yoo şiddete karşıyız - hararetle öneriyorum.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder