3 Aralık 2015 Perşembe

Brugge: Masalsı bir çikolata şehri...

Belçika'dan döndüğümden beri çeşitli hastalık ve sıkıntılardan dolayı bir türlü yeni yazılara başlayamadım ama inşallah bu arayı kapatabilirim. Gerçi yazmaya uzun zaman ara verince neresinden de başlayacağını bilemiyor insan ama...

Grote Markt'daki cafe - restoranları pahalı da olsa önerebilirim. Gerçekten lezizdi yemekler...

Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi kiraladığımız arabamızla Amsterdam'dan sonra ilk durağımız Brugge'dü (okunuşu brüj). Otelimizi daha önce şehrin tarihi bir bölgesinden Booking.com'dan ayırtmıştık. (Onu da daha sonra yazacağım). Navigasyona yazdık adresi ve ver elini Brugge. Bizim çeşitli sebeplerden dolayı daha uzun sürdü yol ama Amsterdam - Brugge arası yaklaşık 3 saatlik bir mesafe. Otoban olduğu için hiç zorlanmıyorsunuz zaten yolda. Otele eşyaları bırakıp harita aldıktan sonra hemen attık kendimizi sokaklara. Oteldeki görevli harita üzerinde gidilecek yerleri işaretleyip çok yardımcı oldu bize...


Evet, başlıkta da yazdığım gibi masallardan fırlamış gibi bir şehir Brugge (bu yazıyı yazarken bir yandan da Bach'ın Air on a G String eserini dinliyorum ve karlar altında noel dönemini hayal ediyorum bu şehrin. Süper olurdu!!). Brugge ikinci dünya savaşında hiç zarar görmediği için günümüze kadar ortaçağ mimarisini korumuş. Çok turist, dükkan, araba vs. olmasına rağmen yine de kendinizi o dönemin içinde hissediyorsunuz bir şekilde. 2000 yılında Unesco dünya mirası listesine giren Brugge aynı zamanda bir çikolata şehri. Her yerde çikolata dükkanları. Önlerinden geçerken hepsine girmemek için zor tutuyor insan kendini. Bu arada bazı yazılarda çikolata kokan şehir diye geçiyor adı ama buna katılamayacağım çünkü çikolatadan çok kanalizasyon ve yosun-midye gibi kokuyor şehir. En yoğun çikolata kokusu dükkanların içinde ve çikolata müzesinde...


Brugge'ün en önemli özelliklerinden biri de kanalları ve kanallardaki kuğuları. Kanallar Amsterdam'da olduğu gibi köprülerle bağlanmış. Çeşit çeşit biraları ve rahibe işi de denilen dantelleri de meşhur. Ayrıca tarihi bölge rahatlıkla yürüyerek gezilebilecek büyüklükte. Tek eksisi haziran ayında bile çok ama çok soğuk olması. Kat kat giyinmeme rağmen güneşin batmaya başlamasıyla beraber inanılmaz üşüdüm doğrusu. Soğuktan dolayı sanırım ana meydanlar dışında sokaklarda çok az insan kaldı güneş battıktan sonra.

Brugge gezilecek yerler:

Grote Markt (Büyük Meydan)

Belfry (Belfort) kulesi

Burası şehrin ana meydanı ve birçok cafe, restoran burada (ilk resimde görebilirsiniz). Meydanın bir tarafında turist gezdirmet için faytonlar var ve bazılarının sürücüleri kadın. Atlar da dev gibi. Bu meydanın en önemli özelliği ise 83 mt uzunluğundaki şehrin simgelerinden biri olan ünlü Belfry (Belfort de deniyor) kulesinin burada olması. Belli bir ücret karşılığında 366 basamak çıkıp kulenin tepesinden tüm şehri izleme imkanı da var. 1240 yılında inşa edilen yapı ilk olarak şehir arşivi olarak kullanılmış. 1280 yılında çıkan bir yangında ağır hasar almış ve tekrar yapılmış. 1741 yılında da tekrar yanmış (kulenin yapım amaçlarından birinin de yangın ve tehlike gözetlemesi olduğu düşünülürse durum vahim) en sonda da 1822 yılında Gotik tarzda yeniden yapılmış ve çanlar eklenmiş. Günümüzde bu çanlar saat başı belli melodiler çalıyor. Seyredenler hatırlayacaktır başrolünde Colin Farrell'in olduğu In Brugge filminde kule önemli bir yer kaplıyordu.
Ayrıca her pazar günü bu meydanda Çiçekçisinden, peynircisine, meyve-sebze satanına kadar herşeyi bulabileceğiniz büyük bir pazar kuruluyor. 

Geleneksel sebzeli midye

Akşam yemeğimizi de bu meydandaki restoranlardan biri olan Cafe des Arts adındaki restoranda yedik. Gelmişken ünlü tencere midyelerinin ve meşhur biralarının tadına bakalım dedik. Biraz pahalı bir yer ama yemeklerin lezzeti ve garsonun keyifli sohbeti herşeye değdi. Bu arada birada benim tercihim meyveden yapılan Kriek ama Leffe blonde da güzel. Ama Kriek inanılmaz gerçekten...
Belçikada tam 178 ayrı bira üreticisi varmış. Bu yüzdende o kadar çok çeşit var ki insan hangisini tadacağını bilemiyor. Ben en sevdiğim iki tanesini yazdım ama bunların dışında Trapistte adında keşişlerin manastırda yaptığı sert bira sevenler için de enteresan olabilir. Ayrıca bu meydandaki satıcılardan ünlü soslu patates kızartmalarını da deneyebilirsiniz. Bana pek cazip ve farklı gelmedi ama belki siz seversiniz. Soslar da ekstra fiyatla satılıyor aklınızda olsun. Waffle denemek isterseniz de yine bu meydanda ve Burg meydanındaki arabalardan alabilirsiniz ama benden söylemesi pek birşeye benzemiyor. Bizim bol soslu bol meyveli wafflelarımızdan sonra bunlar pek kuru ve tatsız. Sadece üstlerindeki belçika çikolatası leziz.

Burg Meydanı:



Bu meydanda resmi binalar yer alıyor. Nüfus müdürlüğü binası 15.yy'dan, Eski Belediye binası ise 14.yy'dan kalma. Ayrıca bu meydan üzerinde bulunan Kutsal Kan kilisesinde inanışa göre Hz. İsa'nın kanı bulunuyor. Rivayete göre bu kan yapılan haçlı seferlerinde Kudüs'ten çalınmış. Kanın bulunduğu şişe her cuma günü korumasından çıkarılarak yastık üzerinde sergileniyormuş.


Faytonlar burada da var ayrıca. Meydanın ilerisindeki köprüden de kanal turları düzenleniyor ama biz bu turlara katılmadık. 

Devamı ikinci bölümde...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder