31 Temmuz 2012 Salı

Hosseini'den Afgan Manzaraları

Afganistan acıların toprağı. Orta Doğu'nun ortak keyfiyetinden payına düşeni almış bu açıdan. Televizyonda gördüklerimize, dergilerde okuduklarımıza ilaveten Kabil'de yaşayan bir arkadaşımın anlattıklarından, yıllar süren savaşların, cehaletin ve terörün ülkeyi bir daha dönülmez şekilde barbarlığın ve sefaletin derinliklerine gömdüğünü anlıyorum. Nüfusunun %52'sinin içecek suyu sıkıntısı çektiği, ortalama insan ömrünün 49 yıl olduğu, recm cezasının uygulandığı bir ülkede edebiyattan, dünyaca ünlü yazarlardan, romanlardan ne kadar bahsedilebilir?

Khaled Hosseini bu sefalete yol açan savaşlardan kaçarak çocuk yaşta ABD'ye sığınmış Afganlardan biri. Hem o ülkeyi içinde yaşattığı hem de bu sefaletin dışında kalarak yazmaya fırsat bulabildiği için, bence Afganistan üstüne popüler kültürde yer alan en önemli eserleri verme fırsatını yakalamış. Hosseini'nin önerdiği Afganistan'la ilgili kitaplardan önce onun kitaplarından bahsetmek istiyorum.


Yukarıda dokunduğum ama boyutlarını tam olarak sayfalarca yazsam da tam olarak anlatamayacağım perişanlık elbette Afganların %99'unu etkiliyor. Ancak felaketlerden kadın ve çocukların, azınlıklarla engellilerin kat kat fazla etkilendiği bir gerçek. Hosseini de şimdiye kadar yazdığı iki romanda ülkenin başına gelen felaketleri en çok ezilenlerin gözünden anlatmış. Uçurtma Avcısı'nda (The Kite Runner) çocukların ve Hazaralar (ülke nüfusunun yaklaşık %9'unu teşkil eden bir etnik grup)  nezdinde azınlıkların dramını anlatıyor. Bin Muhteşem Güneş (A Thousand Splendid Suns) ise iyi günde ve kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta, barışta ve savaşta hep en yüklü bedeli ödeyen kadınlardan bahsediyor.


İki kitabında da benzer motifler işleniyor; şiddetli bir dalga şeklinde gelen Taliban terörü, fedakarlık, göç, sırlar, nesiller boyunca süren bir öykü çizgisi... Konu ve arka plan çok güçlü olmakla birlikte kitapları güzel kılan şey yazarın öyküleme ve kurgudaki ustalığı. İki kitabının da sinemaya aktarılması boşuna değil. Romanlar çarpıcı sahneler, en naçar anlarda beliren umutlar, en insani kaygılar, acılar ve mutluluklarla dolu.

Uçurtma Avcısı birinci ağızdan, Bin Muhteşem Güneş ise üçüncü ağızdan anlatılmakla beraber iki romandaki üslup da benzerlik gösteriyor. Yazarın acıklı bir tonu var. Kimilerine fazla gelebilecek bu trajik hava beni rahatsız etmedi çünkü bu acılar ilgi çekmek için icat edilmiş değil, gerçekten yaşanıyor. Dili gayet akıcı. Hemen her bölüme birkaç kısa cümleyle giriş yapması dikkatimi çekti. Bir de elbette bol bol Farsça kelime kullanması... İngilizcesini okuduğum Uçurtma Avcısı'nda bu Farsça kelimelerin otantik tadını daha net alabildim. Türkçesini okuduğum Bin Muhteşem Güneş'te ise Türkçe'ye geçen yüzlerce Farsça kelime nedeniyle tanıdık gelen bu kelimelerin  çoğuna dikkat bile etmedim. Belki de yazarın bu küçük oyununa bağışıklık kazanmıştım.

Washington Post "Eğer Bin Muhteşem Güneş, Uçurtma Avcısı kadar iyi mi diye merak ediyorsanız işte cevabı: Hayır. Daha iyi!" diye yazmış. İki roman da son derece sürükleyici ve etkileyici olmasına rağmen nedense Washington Post'a katılamıyorum, bence Uçurtma Avcısı daha iyi. Bu görüşte yalnız olmadığımı da internette okuduğum yorumlardan anladım. Yine de önce Bin Muhteşem Güneş'i okusaydım fikrim değişir miydi diye düşünmeden edemedim. Doygunluk ve benzer arka plan ve anlatımdan sıkılma sonucu ilk okuduğumu daha lezzetli bulmuş olabilirim, değil mi? Ayrıca bir kitabı orjinalinden okumanın da tadı başka. Bunları da göz önüne alıp bir daha düşündüğümde yine de Uçurtma Avcısı bir tık daha iyiydi diyorum. Öte yandan bir erkeğin kadınların dramını anlatmadaki becerisini de takdir etmeden geçemiyorum.

Hosseini'nin romanlarında ABD'ye gerçekçi olmayan melekvari bir rol biçildiği söylenebilir. Oysa ABD Afganistan'ın başına gelenlerden son derece sorumlu. Yazarın ABD'ye bu denli iyi davranmasını iki nedene bağlıyorum. Birincisi, bir çocukken gidip adapte olduğu, eğitimini aldığı, barışı ve güvenliği bulduğu, bugün romanlarını onun dilinde yazdığı, ekmeğini yediği ülkeye karşı bir sevgi ve hoşgörü besliyor olabilir. Bundan da ziyade ben yazarın Afganistan'ın felaketinde en büyük faturayı Afganlara kestiğini, onlara başka hiçbir etkene tepki duyamayacak kadar kızdığını düşünüyorum.

Afganistan üzerine bu iki güzel romanı kaleme alan yazar daha fazla Afganistan'dan manzaralar isteyenlere şu kitapları önermiş (Türkçeye çevrilmiş olanların adlarını parantez içinde veriyorum):
Amber - Stephan Collishaw
By the Sea - Abdulrazak Gurnah
The Swallows of Kabul (Kabil'in Kırlangıçları) - Yasmina Khadra
The Fortress of Solitude - Jonathan Lethem
The Orchard on Fire - Shena Mackay
Fugitive Pieces (Bölük Pörçük Yaşamlar) - Anne Michaels
The Map of Love - Ahdaf Soueif
West of Kabul, East of New York - Tamim Ansary
The Bookseller of Kabul (Kabil'in Kitapçısı) - Asne Seierstad
Yazarın kitaplarında da etkisi açıkça görülen en sevdiği kitapları işe şurada görebilirsiniz: Khaled Hosseini'nin En Sevdiği Kitaplar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder