20 Mart 2013 Çarşamba

Hoşgeldin İlkbahar


İlkbahar demek doğanın uyanışı, yeni bir maceraya yine yeniden başlamak ve aslında her seferinde yeni bir seyahat demek. Ben doğanın bu yolculuğunda hep sevince boğulurum ve her bahar yeni bir yazı yazmak isterim. Her bahar dediğime bakmayın Gezgindir Gezenin Adı tarihinde bu ikinci geleneksel bahar yazısı :)
YAZININ DEVAMINI okumak icin TIK TIK TIK»

Benim de Var

Becerebilseydim bu sefer Umut Sarıkaya gibi yazmak isterdim. En azından deneseydim yazıya okuyucuya seslenerek başlayabilirdim: Okuyucu, evet sen, hiç yazdığını okuduğun bir adamla kanka oldun mu? Ya da hikayenin ortasından girebilirdim: Meksika'daydım ve ulaşmasını hiç beklemediğim posta ellerimin arasındaydı. Elbette Sarıkaya'yı taklit edeceksem tam yerinde mümkünse detay bir tespit yapmalıyım. Neyse onu da sonra yapmaya çalışayım.



Bütün bunlar Sarıkaya'yı okumamış olanlara ''Ne diyorsun ya?!'' dedirtmiş olabilir. Uykusuzdaki yazılarını köşesinin de adı olan Benim de Söyleyeceklerim Var kitaplarında toplayan yazarın kanımca en dikkat çekici özellikleridir bunlar. Mizahlı öyküler yazar, çoğunda başkahraman kendisidir. Kızlarla amansız uğraşısı, hiçbir noktasını ıskalamadığı standart öğrenci hayatı, aynı tipiklikteki bekarlık maceraları, yine dayanılmaz standarttaki ailesi, az bulunur kendini tiye almasıyla birleşince onun kitap boyunca sizle sohbet ettiğini, onu tanıdığınızı, arkadaş olduğunuzu, hatta büyük ihtimalle size de çok tanıdık gelen şeyler anlattığı için onunla anılarınız olduğu düşünmeye başlayabilirsiniz. Hani otobüs durağında karşılaşsanız ''abi dobloya ne oldu?'' diye sorabilirsiniz ve onu çıkarabildiğinize hiç şaşırmazsınız. Ben şaşırmam en azından çünkü ben de dobloyla Ayvalığa gidip litrelerce zeytinyağı almış insanım.

Bu 'bu benim başıma da gelmişti' silsilesi bazen garip bir boyuta ulaşabiliyor. Mesela Meksika'dayken bir dostunuz size Benim de Söyleyeceklerim Var! (İki) gönderir ve içinde şöyle başlayan bir hikaye vardır: Mainstreet caddesindeki et paketleme fabrikasında çalışıyordum. Fabrikanın tam karşısında bir Meksika barı vardı. İş çıkışlarında oraya giderdim. Meksika barları her zaman iyidir. Tamam hikayenin gerisinde Meksika lafı edilmiyor ama bu da fena sayılmaz. En azından yatılı misafirlikte herkesten önce kalkan çocuğun gerginliğini, düğün salonunda sütun arkası masaya düşen annenin memnuniyetsizliğini, doluşta para üstünün bir türlü gelmemesinin verdiği sıkıntıyı yaşamayan yoktur.


Sarıkaya'nın yazdıklarında komik olanın ne olduğunu bilmiyorum. Yalnız bazen tek bir kelime sinirim bozulmuş gibi gülmeme neden oluyor. Durduramadığım gülmenin sebebini bulmak için cümleyi bir daha okuyorum ve ilk kez okumuşum gibi yeniden gülüyorum. Bu aslında daha çok Benim de Söyleyeceklerim Var! (İki) kitabının etkisi. Üç numara da mizah dolu ama iki numara gibi beni yabancıların içinde engellenemez sırıtışlara sürüklemedi. Madem iki kitabı kıyaslamaya başladım devam edeyim. Üç numarayı karakterler ve kurgular açısından daha güçlü buldum. Özellikle Kalamar, Mala Gider'i hem mizah hem de öykücülük açısından çok beğendim. Siyup ve Biz ise beni çok güldürdü. Ancak bir Meriç'e Mektup olsun bir Gitmek olsun, Rahmi Koç'la ilgili hayaller olsun iki numarayı hala benim favorim yapıyor. Evet biraz da ikinci kitaptaki birkaç istemsiz imla hatasının etkisi var.

Sarıkaya'nın karikatürleri bana çok karmaşık ve bu vesileyle yorucu geliyor. Çoğu zaman o karmaşaya bakıp okumaya üşeniyorum, oysa detaylardaki zenginliği ve her birinin bir şey anlatmasını takdir ediyorum ama karikatürde daha çok bir Fırat insanıyım. Öte yandan mizah dergilerindeki yazılara yüz vermesem de Benim de Söyleyeceklerim Var'a dayanamıyorum. Galiba bir numarayı da okuyacağım. Size de tavsiye ederim.

Tatlıtuğ gücü!

6 Mart 2013 Çarşamba

Midas Tümülüsü - Gordion


Midas tümülüsü Polatlı yakınlarında Gordion'da bulunuyor. 300 m'lik çapı ve 55m.'lik yüksekliği ile bölgede bulunan tümülüslerin (Tümülüs: Latince bir sözcük olup , bir mezar ya da mezarlık içeren, toprak yığılarak oluşturulmuş tepeciklere verilen addır. Höyük ve kurgan (Orta Asya'da) da denilen tümülüs yapma geleneğine sahip ulusların sayısı fazla değildir. Bunlara en çok Anadolu'da, Trakya'da, Orta Asya'da, Rusya'da ve Meksika'da rastlanır.) en büyüğü olması sebebi ile efsanevi Frig kralı Midas'a atfediliyor (Kral Midas: MÖ 738 - MÖ 696 yılları arasında, Frigya'nın Ankara civarında kurulmuş olan başkenti Gordion'da, yaşamış olan efsanevi Frigya kralıdır. Krallığı gibi yaşamı ve ölümü üzerine de mitolojiler yazılmıştır. Yaşamı boyunca acılar çekmiş olan Midas, "eşek kulak"larıyla ya da "dokunduğu herşeyi altına çevirmesiyle" ünlenmiştir.

Yapılan bilimsel çalışmalarda, Midas'ın anne karnında bir hastalığa yakalandığı ve kulak kanalları asimetrik olarak doğduğu anlaşılmıştır. Asimetrik kulak yapısı nadir görülen bir hastalık şeklidir. Önden veya arkadan bakıldığı zaman bir kulağın diğerinden çok daha yukarıda veya aşağıda olduğu görülür. Çirkin bir görünüm oluşturan bu hastalık Midas'ın kafatasında belirgin izler de bırakmıştır. Halkından utanan Midas'ın sürekli olarak başına geçirdiği bir "serpuş"la gezdiği, kulaklarını hiçbir zaman göremeyen halkının ise, krallarının kulakları hakkında yorum yaparak, göremedikleri kulakları eşek kulağına benzeterek kralları hakkında dedikodu yaptıkları düşüncesi kuvvet kazanmıştır).
Tümülüs dışarıdan bakıldığında gerçekten de inanılmaz ihtişamlı. Böyle bir tepenin nasıl toprak yığılarak bir mezar odasına çevrildiğini insan anlayamıyor. Tümülüsün içinde mezar odasına giden dar koridor ise Mısır Piramitlerine girmiş hissi uyandırıyor. Ama klostrofobik biri olmadığım halde özellikle mezar odası beni inanılmaz rahatsız etti ve bir an önce oradan çıkmak istedim...

Not: Fotoğrafları bir iki gün içinde ekleyeceğim...