1 Eylül 2015 Salı

B.Traven'dan KANLI OYUN!

İçi para dolu büyük bir torba ile gelen petrol şirketinin avukatı, çiftliği satın almak istiyordu. Kızılderili Jacinto paralara hiç bakmadı bile:
-Ama ben çiftliği satamam senyör, evet bu çiftlik benim, fakat ben burada sadece işleri yönetiyorum, çünkü bu topraklar, benden sonra gelecek nesillere ait. Hem çiftlikte yaşayan onlarca aileyi nasıl yüzüstü bırakırım?
-Bırak da başkaları kendi başlarının çaresine baksın! Sen onlara para verirsin, onlar da bütün ihtiyaçlarını karşılayabilir; hatta otomobil bile alabilirler!
-Ama mısır yetiştirecek toprakları olmaz! Bir otomobil belki çok güzeldir, ama mısır değildir. Toprak olmazsa et de olmaz, fasulye de olmaz, bakla da! Toprak ekmektir, ekmek de yaşamak! Daha fazla ne ister ki insan?...

Daha fazlasını istiyor maalesef insan, çünkü kapitalizm böyle buyuruyor!

Kanlı Oyun - B. Traven

İşte böyle (cümleler birebir kitap alıntısı değil) başlayan B. TRAVEN'İN KANLI OYUN adlı 252 sayfalık kitabını haftasonu bir solukta okuyup bitirdim.

 Büyük patronun kömür stoğu yapıp ülkede nasıl ekonomik kriz çıkardığını, ya da petrol kuyularının kanunsuzca çalışması için ülkede bir günde nasıl iç savaş çıkarıldığını okudukça tüylerim diken diken oldu. 

Bir kez daha anladım ki, ister Meksika olsun, ister Irak, ister Türkiye; kapitalizm hep aynı oyunlara başvuruyor! Aslında hiç de yaratıcı değil!


 İşin trajik yanı ise, maalesef bu oyunlar bilindiği halde, kapitalizme karşı koyanlar hep başarısız, hep başarısız, genelde başarısız...!

Kitaptaki olaylar Meksika'da 1910'lu yıllarda geçiyor ama, hikayeler o kadar tanıdık ki! Okurken sanki olaylar günümüz Türkiye'sinde geçiyormuş gibi ürperdim gerçekten de... Kitapta zaman zaman bir kapitalistin bakış açısı ile tamamen doğayla içiçe yaşayan kızılderilinin bakış açısı karşı karşıya geliyor ve birbirlerini asla anlayamıyorlar. Mesela kitabın bir yerinde çiftliği satın almaya gelen şirketin avukatı kızılderiliye diyor ki, “araba alırsın, böylece şehre daha çabuk gidersin!” Kızılderili ise “neden çabuk gideyim ki”diyor, anlayamıyor karşısındaki modern insanın acelesini, telaşını. “ Ben yollarda sevdiklerime selam vere vere; derelere, ağaçlara baka baka 5 saatte giderim yürüyerek. Hem zaten çok nadir, sadece şapka almak için giderim şehre, ne gerek var ki arabaya! “

Milletvekili olmak bir ticaret işiydi!

Bütün bu telaş, bütün bu koşturmaca, bütün bu zamansızlıklar, bütün bu savaşlar, bütün bu hırgür, bu seçimler... Mandıra Filozofu'nun romantik yaklaşımı, elbette yeterli değil bu olan biteni anlamaya!

Neyse daha fazla anlatmayayım ben; tavsiye ediyorum, okuyun. Ufak tefek çeviri hatalarını gözardı edin hem, o kadarı kadı kızında da olur... Yani kitapta geçen “kumpanya” sözcüğünü “şirket” olarak, “daktilo” sözcüğünü “sekreter” olarak algılarsanız işiniz kolaylaşır demek istiyorum.
Modern telaşlı zamanlar!

Bu arada B.Traven, gerçek ismi bilinmeyen; Altına Hücum, Dinamit, İsyan gibi 12 tane romanı, birçok öyküsü olan bir yazar. Hakkında bilgi yok; ve unutmadan not edeyim ki bu kitabı Metro Kitabevi'nden yanılmıyorsam 3 TL'ye aldım, korsan değil! Hani dışarıya sepete koyuyorlar ya ucuz kitapları, hep alırım onlardan ben!

Savaşlara kimler katılır?

Son olarak diyorum ki, günümüzün karmaşık politik ilişkilerine ne yorum getireceğinize şaşırıyorsanız, emin olun ki bu kitapta yazılanlar size ışık olacaktır.

Doğanın içinde, sevgi dolu, telaşsız, mutlu mesut günlerimiz olsun diyor ve gidiyorum ben, sevgiyle...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder