Sevgililer Günü nereden çıkmış derseniz resmi açıklaması evlenmesi
yasak olan askerleri sevdikleriyle gizlice evlendiren Aziz Valentine'e ithaf edilmiş olmasıdır. Benim sevdiğim ve gerçekle tahminimce hiç alakası olmayan açıklama ise şudur: Noel çılgınlığı bittikten sonra bahara kadar çok durgun seyreden ekonomiye alıp verip can vermek için bir yol düşünülmüş ve ABD başkanının karısı Aziz Valentine gününü aşk günü olarak pompalama fikriyle ortaya çıkmıştır.
yasak olan askerleri sevdikleriyle gizlice evlendiren Aziz Valentine'e ithaf edilmiş olmasıdır. Benim sevdiğim ve gerçekle tahminimce hiç alakası olmayan açıklama ise şudur: Noel çılgınlığı bittikten sonra bahara kadar çok durgun seyreden ekonomiye alıp verip can vermek için bir yol düşünülmüş ve ABD başkanının karısı Aziz Valentine gününü aşk günü olarak pompalama fikriyle ortaya çıkmıştır.
İkinci açıklama uydurma olsa da günümüzdeki sevgililer gününü daha iyi açıklıyor. Bir yıl başı kadar olmasa da tüketimin had safya ulaştığı bu dönemde en çok tüketilen şeylerse hediyelerdir. Sevgililer gününde alınan peluş ayının, tek kırmızı gülün, gerçek sahte çeşit çeşit takının hesabı tutulamaz. Kimileri bu kafir icadını caiz bulmazken kimi de ''benim aşkım öyle büyük ki bana her gün sevgililer günü'' savıyla ortaya çıkar. Bu konuda (ve özel günlerde hediye alınması konusunda) elbette mikroekonomistlerin de söyleyecekleri var. Nitekim Standford Üniversitesi İktisat Profesörü Joel Waldfogel da Scroogenomics: Why You Should't Buy Presents for the Holidays (Cimrikonomi: Neden Özel Günlerde Hediye Almamalısınız) adlı kitabında adından da anlaşılacağı üzere hediye alma işine kafa yoruyor ve yapmayın etmeyin diyor.
Neden? Yazarın cevabı: Çünkü hediye alıp vermek iddia edildiğinin aksine ekonomiye can vermiyor, ekonomiye zarar veriyor. Nasıl!? Yazarın cevabı: Tüketici artağını yok ederek dara kaybına yol açıyor ve israfa neden oluyor.
Biraz açalım: Ali, Ayşe'yi seviyor. Ne kadar sevse de asla Ayşe'yi Ayşe'nin kendi kadar tanıyamaz ve ihtiyaçlarını bilemez. Ayşe para verip bir kazak alırsa o kazağa en az ödediği para kadar değer biçiyor, o kadar fayda elde ediyor demektir. Mesela kazak 30 liradır ama Ayşe 'kazak da tam istediğim gibiymiş, 50 kağıt olsa yine alırım' demekte aradaki 20 lira da tüketici refahı olarak yanına kar kalıyordur. Oysa Ali Ayşe'ye bir kazak alırsa bu kazağın Ayşe'nin de para verip almak isteyeceği bir kazak olma ihtimali çok düşüktür. Büyük ihtimalle Ali kazağa 50 lira verdiyse bu kazak Ayşe için ancak 40 lira değerindedir. 10 lira kaybolan, israf edilen refahtır. Tabi Ali'nin bu hatalı tercihinde hediye alırken parasını daha az dikkatle harcaması da yatmaktadır, pahalı da olsa 'şimdi hatun bize cimri demesin' diyerek paraya kıymaktadır.
Peki napak hacı? Yazarın cevabı: Birbirimize nakit verelim. Ali Ayşe'ye Ayşe de Ali'ye 50'şer lira versin ama o da biraz saçma olacağından en iyisi mi hediye almayalım. Bunun hiç oluru yok mu? Cevap: İnsanın kendisine bir şey aldığı durumdaki kadar tüketici artığı oluşturmanın tek yolu bir kişinin istediği, hatta etiketindeki fiyatı da ödemeye razı olduğu ama ya bulamadığından ya da başka nedenden bir türlü alamadığı şeyi alıp hediye ederseniz baya tüketici artığı ve refah oluşur. Mesela arkadaşınızın uzun zamandır arayıp bulamadığı bir çizgi romana bir sahafta denk gelirseniz ve onu arkadaşınıza alırsanız süper olur. Dostlarımızın bize Fransa'dan getirdiği güzel şaraplar, Kıbrıs'tan gelen ucuz rakılar kanımca bu grupta değerlendirilebilir.
Peki ya hediye almanın manevi önemi? Cevap: Hımm, yani Ayşe için fiyatı 50 lira olan ama faydası 40 lira olan kazak Ali'den geldi diye 50 liralık fayda edebilir tabi. Ama Ali'den sıfır lira fiyatı olan bir hediye de gelseydi Ayşe'nin gözündeki değeri 10 lira olurdu gördüğünüz gibi para harcayarak yine daha fakir ve refahı azalmış olduk.
Şimdiiii ben yazara bir soru soruyorum: ya hediye vermenin zevki? Bunu da elbette hediye almanın manevi tatminine benzetebilirsiniz. Yine de bu iki konunun hediye alınmamasındansa pahalı ve alınmış olmak için alınan hediyeler için geçerli olduğunu düşünüyorum.
Aslında uzun bir makaleyi andıran bu küçücük kitabın ciddi bir iktisadi bakış açısıyla eleştirilecek çok tarafı var. Ama bence bu kitap ciddi, ağır bir iktisat kitabı değil. Temel mikroekonomi kavramlarını günlük bir olaya (özel günlerde hediye almak) uygulayarak okuyucuların eleştirel bakış açsını geliştirmeyi hedefliyor. Tam da üniversiteye yeni başlayan öğrencilere göre değil mi? Zaten kitap Princeton Üniversitesi'nin birinci sınıf öğrencilerine tavsiye ettiği okuma listesinde yer alıyor. Öneririm siz de okuyun ve sırf öyle empoze ediliyor diye zoraki hediyelere paranızı harcamayın.
Neden? Yazarın cevabı: Çünkü hediye alıp vermek iddia edildiğinin aksine ekonomiye can vermiyor, ekonomiye zarar veriyor. Nasıl!? Yazarın cevabı: Tüketici artağını yok ederek dara kaybına yol açıyor ve israfa neden oluyor.
Biraz açalım: Ali, Ayşe'yi seviyor. Ne kadar sevse de asla Ayşe'yi Ayşe'nin kendi kadar tanıyamaz ve ihtiyaçlarını bilemez. Ayşe para verip bir kazak alırsa o kazağa en az ödediği para kadar değer biçiyor, o kadar fayda elde ediyor demektir. Mesela kazak 30 liradır ama Ayşe 'kazak da tam istediğim gibiymiş, 50 kağıt olsa yine alırım' demekte aradaki 20 lira da tüketici refahı olarak yanına kar kalıyordur. Oysa Ali Ayşe'ye bir kazak alırsa bu kazağın Ayşe'nin de para verip almak isteyeceği bir kazak olma ihtimali çok düşüktür. Büyük ihtimalle Ali kazağa 50 lira verdiyse bu kazak Ayşe için ancak 40 lira değerindedir. 10 lira kaybolan, israf edilen refahtır. Tabi Ali'nin bu hatalı tercihinde hediye alırken parasını daha az dikkatle harcaması da yatmaktadır, pahalı da olsa 'şimdi hatun bize cimri demesin' diyerek paraya kıymaktadır.
Peki napak hacı? Yazarın cevabı: Birbirimize nakit verelim. Ali Ayşe'ye Ayşe de Ali'ye 50'şer lira versin ama o da biraz saçma olacağından en iyisi mi hediye almayalım. Bunun hiç oluru yok mu? Cevap: İnsanın kendisine bir şey aldığı durumdaki kadar tüketici artığı oluşturmanın tek yolu bir kişinin istediği, hatta etiketindeki fiyatı da ödemeye razı olduğu ama ya bulamadığından ya da başka nedenden bir türlü alamadığı şeyi alıp hediye ederseniz baya tüketici artığı ve refah oluşur. Mesela arkadaşınızın uzun zamandır arayıp bulamadığı bir çizgi romana bir sahafta denk gelirseniz ve onu arkadaşınıza alırsanız süper olur. Dostlarımızın bize Fransa'dan getirdiği güzel şaraplar, Kıbrıs'tan gelen ucuz rakılar kanımca bu grupta değerlendirilebilir.
Temsili |
Şimdiiii ben yazara bir soru soruyorum: ya hediye vermenin zevki? Bunu da elbette hediye almanın manevi tatminine benzetebilirsiniz. Yine de bu iki konunun hediye alınmamasındansa pahalı ve alınmış olmak için alınan hediyeler için geçerli olduğunu düşünüyorum.
Aslında uzun bir makaleyi andıran bu küçücük kitabın ciddi bir iktisadi bakış açısıyla eleştirilecek çok tarafı var. Ama bence bu kitap ciddi, ağır bir iktisat kitabı değil. Temel mikroekonomi kavramlarını günlük bir olaya (özel günlerde hediye almak) uygulayarak okuyucuların eleştirel bakış açsını geliştirmeyi hedefliyor. Tam da üniversiteye yeni başlayan öğrencilere göre değil mi? Zaten kitap Princeton Üniversitesi'nin birinci sınıf öğrencilerine tavsiye ettiği okuma listesinde yer alıyor. Öneririm siz de okuyun ve sırf öyle empoze ediliyor diye zoraki hediyelere paranızı harcamayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder