Hayatımda içtiğim en iyi bira ve gördüğüm en soğuk hava. |
Olaylar
Bu kitap 1923 yılında, Weimar Cumhuriyetinin yoksulluk, hiperenflasyon, adaletsizlik ve siyasal kutuplaşma ortamında yaşanan silahlı ayaklanmayı anlatıyor. Ayaklanma Komünist Parti tarafından örgütlenmiş ve başka şehirlerde de harekete geçilse de yoğunlukla Hamburg'da cereyan etmiş. Kitaba göre 60 saat, Wikipedia'ya göre birkaç saat içinde bastırılan isyan sırasında 26 karakol basılmış ve 17'sinden alınabilen silahlarla isyancılar silahlanmış. Çoğu isyancı olmayan vatandaşlar olmak üzere 100 kişi ölmüş. İsyan bastırıldıktan sonra binlerce insan tutuklanmış.
Yazar
Larissa Reissner de bu isyan sırasında adanmış bir devrimci olarak oradaymış. Çatışmaktan ve çalışmaktan arta kalan zamanlarda Rusya'da çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanan yazılar yazmış. Reissner, Polonya doğumlu olmasına rağmen babasının siyasi faaliyetleri nedeniyle Berlin'e kaçması sonucunda 1903-1907 yılları arasında Almanya'da yaşamış. Ekim Devrimi'nden sonraysa Saint Petersburg'a yerleşip Bolşevik Partisi'ne katılmış. Eğitim komitesinde çalışmış, Maxim Gorki'nin çıkardığı dergide yazmış, diplomatik görevle Afganistan'a gitmiş… Bütün bunları da 30 yıllık ömrüne sığdırmış.
1979, 1. baskı. |
Kitap
Hamburg Barikatları beş-on sayfalık yazılardan oluşuyor. Kitap işçilerin ve siyasetin o dönemde içinde bulunduğu durumu anlatarak başlıyor. Açlıktan bir yaşına gelmeden öleceği kesin olan bebekleri doğuran anneleri, sefaletten bebeklerini doğururken öleceğini bildiğinden bari babaları çocuklarını kucağına alabilsin diye evde doğurmak isteyen kadınları, ay başında aldıkları para enflasyonla eriyip ayın onunda ekmek almaya yetmez hale gelen işçileri, yorgunluğu, bezginliği anlatıyor. Sonra isyanın başlangıcı ve gelişimini anlatıyor, Hamburg, Barmbeck (ayaklanmanın en güçlü olduğu yer), Schiffbek ve Hamm'daki çatışmayı portrelerle birlikte aktarıyor. Bu yazılarda ve son yazısında isyanın bastırılışına ve bıraktığı etkiye değiniyor.
Yazarın devrimci düşüncelerinin coşkusunu paylaşan bugün az insan vardır. Belki Reissner de bugün yaşasa başka düşünceleri olurdu. Her neyse, sonuçta onun silahlı bir devrimle komünizmin gelmesinin tek ve kaçınılmaz kurtuluş olduğunu fikrine takılıp kalırsanız kitabı hiç beğenmeyebilirsiniz. Ben kitabı insanların devlet gücüne ve adaletsizliğe karşı verdikleri bir mücadelenin birinci ağızdan anlatımı olarak okudum. Yazarın tutkulu, güzel benzetmeler ve betimlemelerle dolu anlatımının tadını çıkardım.
Peki 90 yıl önceki bu ayaklanmanın öyküsünden ne anladım? Bazı şeyler hiç değişemiş. Mesela masumların polis kurşunuyla öldürülmesi, mesela cadı avları, mesela çifte standart. Bazı şeyler biraz değişmiş ama yeterince değil. Mesela (Almanya'da) açlık, sefalet. Yazarın özellikle kadınların 'kahramanlığını', çocukların açlıktan okulda bayıldığını ve hatta öldüğünü, küçük-burjuvanın küçük dünyasındaki mutluluğunu anlattığı bölümlerden etkilendim. Silahlı çatışmaların anlatıldığı ve şiddetin kutsandığı bölümlerse pek bana göre değildi. Eğreti bulduğum tek nokta isyanın bastırılmasının bir yenilgi olmadığını, militanların kimsenin zarar görmemesi için geri çekildiğini, psikolojik bir zafer kazanıldığını telkin ettiği satırlar oldu.
Rote Flora |
Hamburg ve Son Olaylar
Malumunuz 2013'ün son haftalarında Hamburg'da protestolar, direniş olayları yaşandı. Bu olaylar hakkında pek bilgim yok. Orada yaşayan arkadaşımın söylediği yukarıda gördüğünüz Rote Flora zamanında işgal edilmiş, 80'lerden bu yana da kültür merkezi olarak kullanılmış, evsizler filan da orada kalıyormuş. Binanın sahibi artık binanın boşaltılmasını istiyormuş, mahkeme de bu yönde karar vermiş fakat insanlar buna direnmiş, zaten bir süredir özellikle göçmenlere karşı polisin tutumu da beğenilmiyormuş, sonra protestolar, vs... Biz gittiğimizde ortam sütlimandı, tehlike bölgesi ilan edilen sokaklarda da gezdik, her şey çok normaldi. Acaba dedik o anda göremediğimiz polisler göstericileri dayaktan geçirmiş, ortamı gaza, suya, copa boğmuştu da ortam öyle mi durulmuştu. Polis her yerde polis tabi ama öyle dayak filan yokmuş.
Peki bütün bunların Hamburg'da olması tesadüf mü? Almanya'nın en liberal şehri diye biliniyor. Göçmeni, yabancısı çok. Haliyle ötekine bir karşı hoşgörü mevcut. Son zamanlarda ekonomik liderliğini Berlin'e kaptırsa da sanaiyisiyle, limanıyla canlı bir ekonomisi var. Güçlü bir sol damar var, direniş geçmişi var. Daha önce Almanya'nın başka kentlerinde bulunmuş ve hep Almanya'da bir Türk olmanın korkunç olduğunu düşünmüştüm. Frankfurt'ta İngilizce menü istediğim garson Almanca bilmiyorum diye bana kırmızı kaplı İngilizce menüyü ''Al sana kırmızı kart'' diye vermiş, trende yaşlı bir kadın Alman arkadaşıma ayaklarını koltuğa dayadı diye bağırmıştı. Hamburg'da ise yarın sabah taksi nasıl buluruz diye sorduğumuz garson seferber oldu, bizi havaalanına götürecek taksiyi bizim yerimize ayarlayıp iyi yolculuklar diledi, bir bardaysa mekan sahibi getirdiği yüklü hesaba ''Çüş'' diyerek takıldı. Herkes nazik ve güler yüzlüydü.
Yani Hamburg'u anlamamda Hamburg Barikatları'nın büyük katkısı oldu. Hamburg Barikatları'nı anlamamda da Hamburg'ta gördüğüm tavrın katkısı müthişti. İmkanınız varsa sıcak aylarda gidip gezin gezerken de bu kitabı okuyun. Tavsiyemdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder