Aslında yürüyebilirdim ama üşendim, taksi bekledim gelmedi, tramvay bekledim yarım saat, sonrasında biraz yürüdüm ve nihayet tam 45 dakika gecikmeyle amacıma ulaştım. Dün akşam, Kadıköy Belediyesinin düzenlediği “Buket Uzuner ve Mehtap Meral'le yaza veda” etkinliğine katılmayı başardım, ne güzel oldu.
Kadıköy'ü çok seviyorum belki söylemişimdir daha önce. İstanbul'da kendimi İzmir'de gibi hissettiğim, nefes aldığım, her seferinde daha bir hayran olduğum güzel köyüm sevgili Kadıköy'ümün belediyesinin halk etkinliklerini olabildiğince takip etmeye çalışıyorum. Her seferinde de mutlu mesut oluyorum, zira ne yalan söyleyeyim etkinlikler ücretsiz olmasına rağmen asla kalitesiz olmuyor. Dün akşam da öyleydi, sayelerinde içim kıpır kıpır oldu. Teşekkürler sevgili Kadıköy Belediyesi demek istiyorum, belediyeciliğin çirkin üst geçitler yapmaktan, yarım metre yükseklikte iğrenç kaldırımlar döşemekten ibaret olmadığını bizlere yaşattığı için! Bunu da içimden geldiği için söylüyorum sakın yanlış anlaşılma olmasın, partizanlık falan yaptığım yok, doğrucuyumdur bilirsiniz.
Etkinlik, Moda Parkı'ndaydı, en sevdiğim semt.. Barış Manço'lu zamanlarına yetişemedim ama diyorum ki bence her yer Moda gibi olmalı, herkes Moda gibi bir semtte yaşamalı. Yemyeşil ağaçlarla dolu, kaldırımlar tertemiz, yerlerde çöp yok, şık restoran ve kafeler, insanlar sokaklarda, genci yaşlısı akşam gezmesine çıkmış, deniz kenarında AVM ya da otel değil, halka açık upuzun bir çay bahçesi... Poğaçanızı simitinizi zeytininizi peynirinizi evden getirdiğinizde kimsenin size bir şey söylemediği çay bahçesine oturup siz sadece çay kahve içiyorsunuz, ağaçların altında nefis bir deniz manzarası eşliğinde.
Yeri gelmişken söz etmesem olmaz. Bu Moda Çay bahçesinde bilenler bilir; adisyon tutulmaz, içtiğiniz çayların tabaklarını yığarsınız üst üste, hesabı öderken garson tabakları sayar. İzmir'den arkadaşım geldiğinde çok ilgisini çekmişti bu uygulama. Biz alışmışız farkına varmıyoruz ama, müşteriye güven temelinde ne hoş bir şey aslına bakarsanız. Yani sözün özü, ne zaman Moda taraflarına gitsem kendimi başka bir ülkede gibi hissederim. Mesela her seferinde estetik bir sürprizle karşılaşırım; bu sefer de dondurmacı Ali Usta'yı dönerken köşedeki ağaca rengarenk fenerler asmışlardı, insanlar durup durup ışıklı ağacın altında fotoğraf çektiriyorlardı, sanki karnaval var gibi daha yürürken içim cıvıl cıvıl oldu.
İşte bu Moda Çay Bahçesinin girişine yeni yapıldı Moda Parkı. Güzelce ışıklandırmışlar, sandalyeler koymuşlar, çok başarılı bir sahne ve ses düzeni var, insanlar kendinden geçmiş gibi “Bu Kalp Seni Unutur Mu?” şarkısını söylüyordu hep bir ağızdan ben gittiğimde. Mehtap Meral'in gerçekten çok güzel bir sesi var, aslında sizler için çokça video da çekmiştim ama inanın sabahtan beri çeşit çeşit yollardan uğraşmama rağmen bir türlü yükleyemedim..
Çok güzel bir kurgu yapmışlar, Buket Hanım anlatıyor, arada konuya uygun bir şarkı söylüyordu Mehtap Hanım. Mesela ben gittiğimde konu topraktı, şöyle diyordu Buket Uzuner:
“Tohum satışları bir takım tekellerin ellerinde biliyorsunuz, çünkü tohum satışı yasak! Tohum takas festivalleri yapılıyor, insanlar ninelerinden kalan çeyiz sandıklarında sakladıkları yerli tohumları birbirlerine veriyorlar. Anadolu'da böyle bir hareket ver, siz de bir şekilde destek verin..
Toprak biterse hayat ta biter biliyorsunuz, denizlerin altının da toprak olduğunu unutuyoruz nedense! ”
Ve programa yazarın dörtlemesinin ilk kitabı olan Su'daki Uyumsuz Defne Kaman'ın cep telefonunda çalan melodi ile devam edildi, tahmin edeceğiniz gibi “Benim sadık yarim kara topraktır..”
Şarkıdan sonra dörtlemenin ikinci kitabı olan “Toprak”la ilgili biraz ipuçları verdi Buket Uzuner. Yeni bir karakterden söz etti. Bu karakter, hepimizin hayallerindeki vali diyebileceğimiz birisi, adı da Sabahattin Ali Okur, annesi Sabahattin Ali'yi çok sevdiği için bu ismi vermiş oğluna. Uyumsuz gazetecemiz Defne Kaman ve de Sahaf Semahat yine başrollerdeler elbette.
Ben balıklama daldım tabii ki konuya, şimdi "bu anlattıkların da ne?" diyenler olacaktır. Yazarın “Su, Toprak, Hava, Ateş” dörtlemesinin ilk kitabı olan Su-Uyumsuz Defne Kaman'ın Maceralarıadlı kitabı 2012 yılında ilk çıktığında almış ve çok severek okumuştum, hatta biraz da üzülmüştüm, ikinci kitap kim bilir ne zaman çıkacak diye.. İşte zaman su gibi akıp geçti, Buket Hanım, kitabımı imzalatırken sorduğum "ne zaman?" sorusuna “ Kasım gibi” yanıtını verince çok mutlu oldum. Ben diyorum ki, Toprak kitabı çıkmadan okumayanlarınız gidin hemen edininin Su'yu. Hafif polisiye, biraz Kutadgu Bilig, biraz Kaman kültürü, hele benim gibi üzerine bir de Kadıköyseverseniz, tanıdık mekanlardan bahseden bu kitabı su gibi okuyacaksınız diyorum.
Daldan dala atlamış gibi olmayayım ama Buket hanım, toprak kitabı için araştırma yaparken Aşık Veysel hakkında şöyle bir bilgiye ulaşmış:
Turgut Özal'lı yıllar, Aşık Veysel 70-80 yaş aralığında. Gözlerinin görmeme sorununun çözülebileceği, bir ameliyatla artık görebileceği iletilmiş kendisine. Düşünsenize onca yıl sonra ışığı görebilecek! “Hayır” demiş Veysel, “ben yıllarca kendi dünyamı yarattım, oradan baktım, bu saatten sonra bu dünyamın yıkılmasını istemem!” İşte bu kadar da gönül gözüyle gören özel bir ozanmış kendisi. Dinlerken ürperdim şahsen.
Gece, Aldırma Gönül'lerle, Ankara'nın Taşı, Gesi Bağları, Sahaf Semahat'in telefonunda çalan “Kırık Kalpler durağı” şarkıları ile ve Buket Hanım'ın kitaplarından güzel alıntılar ve hikayelerle devam etti, ben mi, tabii ki kitabımı imzalattım:)
Bu güzel pazar gününde, sizleri Mehtap Meral'in belediyenin önceki etkinliğinden bir videosundaki kadife sesiyle baş başa bırakıyorum.
Kimse sanatsız kalmasın, sevgiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder