16 Temmuz 2013 Salı

Adı: Aylin

Gerçek öyküleri, ilginç hayatları okumayı ne çok seviyorum! Ayşe Kulin gibi popüler bir yazarı okumamışlığımı da onun en ünlü ve gerçek romanıyla sonlandırayım dedim. Bunu dedikten sonra üstünden yıl geçti. En sonunda Kuğulu Parkı'nda direnişçiler tarafından kurulan kitaplıkta görünce hemen aldım. (Sol Ayağım'ı da bu sayede okudum, iki kitabı da bitirince kitaplığa geri bıraktım.)

Adı: Aylin yanlış çıkarımda bulunmadıysam Ayşe Kulin'in akrabası Aylin Devrimel'in maceralı hayatını anlatıyor. Aslında Aylin'in hayat öyküsünden ziyade onun kişiliğini, ruhunu anlatıyor. Zira kendi kendisinin kölesi, başka da hiçbir şeye boyun eğmeyen bir kadın bu. Dedeleri padişaha vezirlik yapmış, kolejlerde okuyup yazlarını Boğaz'daki yayılarda geçirmiş bir kadın. Acayip hatalar yapmış, sonra dönmüş takdir edilesi başarılar kazanmış, sevmiş sevilmiş, kırmış kırılmış bir kadın.

Kulin'in de anlatımı son derece akıcı, derli toplu. Aylin'i, ailesini ve arkadaşlarını yakından tanıması, roman için yaptığı çalışmalarda bu yakınlıkla bilgi toplaması romanın Aylin'in kişiliğini böyle güçlü bir şekilde yansıtmasına, olayları bu kadar akıcı ve düzenli anlatmasına büyük katkı yapmıştır kanaatindeyim.

Diğer yandan yazarın öykünün içine bu derece girmesi sanki bazı şeyleri de gözden kaçırmasına neden olmuş. Özellikle 100. sayfa civarında aniden Tayibe diye birinden ve ablası Nilüfer'in başına gelen kazadan bahsedilirken ben herhalde iki üç sayfa atladım, baskı hatası olmuş arada birkaç sayfa gitmiş diye düşündüm. Yazar Aylin'i hiç tanımayan bizim, olanlardan habersiz olduğumuzu unutmuş gibi. Aylin'in annesi gibi olan ablasının ölümden dönmesinden bahsedilmemesi bana garip geldi.

Dilde de bir özensizlik var sanki. Aylin'in hayatının çoğu ABD'de geçtiğinden birçok kurum adı da İngilizce yazılmış ama ben bunu da özensizlik gibi algıladım. Bence okulsa okul, klinikse klinik, okuyucu İngilizce bilmek veya cümlenin gelişinden tahmin etmek zorunda kalmamalı, yazar bunları Türkçe ifade etmeli. Ayrıca Dallas'taki JR'ı Jear diye yazmak komik. Profesyonel bir yazarın kitabında ise "olabilemez", "evraklar"*, "kordiplomatik ve sefaretler"** gibi ifadeler de yer almamalı.

Peki kitap benim damağımda nasıl bir tat bıraktı?

Öncelikle ağzım yüzüm burjuvalık içinde kaldı. İçimden hafif bir beyaz Türk hoşnutsuzluğu kabardığını hissettim. Ee, şimdi benim için lüks sayılan şeyler bundan 50 yıl önce Aylin için sıradanmış, onu gördüm. Tamam o da biraz para sıkıntısı çekmiş bazen ama doğuştan hayatlarımızın farklı kalibrelerde olduğu belli. Paradan da önemlisi bir imkanlar ve güçlü bağlantılar cumhuriyetinin içine doğmak ne güzel.

Bir de yazar Aylin'in ne müthiş biri olduğunu sayıklayıp dururken ben çoğunlukla tatminsiz, mutsuz, huzursuz bir kadın gördüm orada. Üstelik bunca varlığa, güçlü aileye, geniş imkanlara, mutlu çocukluğa rağmen... Yazar ne kadar Aylin'i hiç eleştirmeksizin güzellese de ben ne Aylin gibi olmayı ne de Aylin gibi bir kardeşimin olmasını isterim. Belki yazar da Aylin'i güzelliklerden oluşma bir varlık yerine artı ve eksileriyle gerçek bir insan gibi anlatabilseydi onu tatminsizliğine de burjuvalığına da daha kolay alışırdım, kitaptan daha çok etkilenirdim, hatta onu doğallığıyla olduğu gibi severdim.

Son olarak; Aylin çok garip bir şekilde öldü ve öldüğüyle de kaldı. Sonra soruşturma oldu mu, nasıl öldüğüyle ilgili teoriler neler hiç bilmiyoruz. Yazar akrabası olduğu için sadece onun hatırasına odaklanmış her halde ama iyi bir biyografın bence bunu atlamaması lazımdı.

Tüm bu nedenlerle kitaba beş pekiyi veremesem de gerçek bir öykü okumanın heyecanyla kitapla arkadaşça ayrıldık. Siz de kolayca okuyup kendinizi kaptıracağınız bir öykü arıyorsanız doğru kitaptasınız.



* Evrak, Arapça sayfa demek olan varak kelimesinin çoğulu zaten. (http://m.nisanyansozluk.com/?k=evrak )
** İki kelimenin anlamı hemen hemen aynı.

Not: Gerçek hikayeler seviyorsanız Hayatın Kurgusu'na bir bakın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder