23 Haziran 2014 Pazartesi

Dün doğum günümdü..

Dün benim doğum günümdü. Aslında hayatımda unutamayacağım doğum günlerimden biriydi bile diyebilirim. Epeyce bir şımartılmış hissettim kendimi. İnsan doğum günlerinde şımarmalı zaten, yaş ne olursa olsun kendini özel hissetmeli.



Şimdi burada görgüsüz görgüsüz hediye ve kutlama detaylarına girmek istemiyorum elbette.. Dün, hiç unutamayacağım çok özel günlerden biriydi demekle olaya noktayı koymak istiyorum, tam 3 tane pasta kestim, kolay mı.. Gerisi laf-ı güzaf.. (Boş söz-boş lakırdı)

doğum günü çiçeklerim
Benim gibi duygusal tarafınız biraz ağır basıyorsa, böyle özel günlerde daha bir hassaslaşmayı, ne bileyim tabiri caizse “sulu zırtlak” olma hallerini belki daha iyi anlarsınız. Ya düşünüyorum da aslında mutlu olmak veya üzülmek o kadar kolay ki.. Mesela ben.. Birisi gözümün içine sevgi dolu baksın, ben o gözün içinde o pırıltıyı göreyim, o günüm neşe içinde geçer. Tam tersi de mümkün elbette; birisi bana öfkeli ya da tepeden bir bakış atsın, mahvolur günüm. Bu bana has bir şey değil ki; hepimiz kırılganız, hepimiz negatif etkiye maruz kalınca tuzla buz olan, pozitif etkiye maruz kalınca içinde güller açan kristal vazolar gibiyiz.. Ama işte egosu kalbine baskı yapanlar, vazo kırıklarını göstermemek için bin bir takla attıkları yetmezmiş gibi, içlerinde açan çiçekleri de saklamaya çalışırlar. Ne gerek var, cidden ne anlamsız bütün bu çabalar! İnsan tarafımızı gerek kırılganlıklarımızla, gerekse sevinçlerimizle, yani bütün şeffaflıkları ile ortaya koysak ya..
Seviyorum!”diye haykırabilsek mesela bir insana, bir çiçeğe; ne bileyim işte bir çocuğa, ya da bir kedi yavrusuna.. Tam tersini de saklamasak, “beni kırdın, beni incittin, bunu ne olur bir daha yapma!” demekten de çekinmesek. İçimize atmasak bir şeyleri, kimse kimseye tepeden bakmasa..
Her birimize bu hayatta biçilmiş roller var; kimimiz zengini oynuyor kimimiz fakiri. Kimimiz patron rolünde, kimimiz ise işçi.. Bazılarımızın içi zengin, bazılarımızın dışı.. Aramızda sağlıklı olanlar da var, vücut bütünlüğünü tamamlamaya uğraşanlar da var.. Birileri fiziksel anlamda çok güzel ve bunun avantajını yaşıyor, öte yanda çirkinliği ile dalga geçildiği için kendini kötü hissedenler var.. Bazılarımızı pamuklara sarmalayan aileleri var, bazılarımız ise ailesi yüzünden acı çekiyor. İçimizde mücadele ede ede hayatı öğrenen de var, kendisine sunulan altın tepsideki sorunsuz hayatın anlamını kavrayamayanlar da var.. Demem o ki varız bir şekilde, ben de diyorum ki bütün varlık nedenlerimizi bir kenara bıraksak, her ne koşulda olsak dahi yaşamaktan az biraz keyif alsak, ne bileyim yüzlerimiz azıcık güleç olsa, insan olsak yani, harbiden insan olabilsek.. Dedim ya “sulu zırtlak” haller var üzerimde bugün..

Farkındaysanız “insan doğum gününde şımarmalı” diye başlayan eğlenceli yazı gittikçe derinlere doğru kaymaya başladı.. Olsun, bence sakıncası yok.. Sizce de yoksa devam edelim bu modda, içimi dökesim geldi saatlerin 07:29'u gösterdiği bu doğum günü ertesi sabahında..


Serin ama taze bir hava doluyor pencereden içeriye. Dün akşam vazoya koyduğum taze çiçeklerin kokusu burnumda, şehir yeni yeni uyanmaya başlamışken ben duygularımı paylaşabiliyorum tanımadığım ama sevgi dolu olduğunu bildiğim birçok yürekle.. Var mı ötesi.. Belki duygusallığı abarttığımı düşüneceksiniz ama yeri gelmişken bir şey daha itiraf etmek istiyorum. Ben bu sözleri yazıyorum ya şimdi evimde kendi kendime, birilerinin okuyacağını bilmek öyle güzel bir hisle dolduruyor ki içimi!. Acaba hangi bilmediğim insanların yüreklerinde bir yere dokunacak sözcüklerim diyorum, acaba kaç kişiyle gönül köprüsü kurduk diyorum, acaba kaç kişiyle dertleştik, kaç kişiyle HEMHÂL olduk diyorum, bunları dedikçe blog tutmak ne güzel bir şeymiş diye düşünüyorum. Buraya her yazdığımda gönlümün gizli kalmış odacıklarının kapıları açılıyor birer birer. Farkında mısınız bilmiyorum ama bu sabah öyle böyle değil, tam bir iç döküş oldu bu yazı.. Gönül kapılarından gelen açılmış kilit seslerini takip edenleriniz görüyor, ben de onları görüyorum zaten..

Madem içsel bir dökülüş yazısı oldu bu, o halde doğum günü dileklerimi sesli olarak gönderiyorum evrene..

- Ey Evren, sevgili Evren; işte öyle olsun her şey, sen zaten biliyorsun ne istediğimi...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder