Yok, gerçekten spekülatif yazılar yazarak bu blogun takipçilerine hoşça vakit geçirtmek, ya da tam tersini yapıp onları gaza getirmek gibi çabalarım gerçekten yok. Ben sadece içimi dışarıya vuruyorum hepsi bu.
Azıcık etliye sütlüye dokunan bir şeylerden bahsetsem, mutlaka birileri çıkıp “Evdeyazar bak olmuyor ama, bu blogda siyaset yapmaya başladıysan bilelim, hımmm..!” şeklinde uyarı yorumları yazıyor. Azıcık yakınsam beni rahatsız eden bir şeylerden, “Evdeyazar sen ne kadar pesimistsin, bak iyi şeyler var niye görmüyorsun hmmmm..!” şeklinde başka bir uyarı geliyor. Ben de her seferinde diyorum ki “Yapmayın etmeyin, burası mütevazı bir blog, saldırmayın bana. Yazılarımı beğenmiyorsanız gelmeyin, inanın kızmam. Ya da bugün yazdıklarıma katılmadıysanız yine yorum yapın ama yazarken “hmmm.. !bak olmadı böyle...” gibi bir tarzınız olmasın rica edeceğim..”
Çünkü kendimi bildim bileli bütün hayat mücadelem en azından bireysel anlamda özgür olabilmek, özgürce kararlar alabilmek, özgürce düşünüp davranabilmek üzerine kurulu oldu.. Bunun için de "Hmmm..! Öyle yapmayacaksın!" diyerek işaret parmağı sallamaya kalkan insanları bugüne kadar hep sildim attım. Bu patron oldu kimi zaman; derhal içimdekileri söyleyerek işi bıraktım; akraba oldu, üzerini çizdim; arkadaş oldu "artık görüşmeyelim" dedim...
Çünkü kendimi bildim bileli bütün hayat mücadelem en azından bireysel anlamda özgür olabilmek, özgürce kararlar alabilmek, özgürce düşünüp davranabilmek üzerine kurulu oldu.. Bunun için de "Hmmm..! Öyle yapmayacaksın!" diyerek işaret parmağı sallamaya kalkan insanları bugüne kadar hep sildim attım. Bu patron oldu kimi zaman; derhal içimdekileri söyleyerek işi bıraktım; akraba oldu, üzerini çizdim; arkadaş oldu "artık görüşmeyelim" dedim...
Ben bu konularda ne kadar net olsam da yok arkadaş! İlle de yönlendireceğiz ya birilerini! Bu ister içinden geldiği gibi internet günlüğü tutmaya çalışan mütevazı bir blog yazarı olsun, isterse kelli felli ünlü bir köşe yazarı olsun, hatta kırk yıllık dostumuz olsun, tavrımız hiç değişmiyor.. “Hmmm, bak görürsün böyle yapmaya devam edersen!..” şeklinde, işaret parmağı sallama huyumuz, yaşamımızın her boyutunda devam ediyor maalesef.
Bazı şeyleri onur gurur meselesi yapıp hatta bütün köprüleri o şey uğruna yıkmayı göze alırken, ne hikmetse asıl bizi aşağılayan durumları görmezden gelme konusunda da üstümüze yok, ne diyeyim ki şimdi!.. Hatırlıyorum bir dizi filmde bir replik geçti diye bütün hemşireler birleşip yürümüştü; neymiş efendim; gururları dizi filmde kırılmışmış!! Yahu dizi işte adı üzerinde, kurgu, senaryo bu; gülüp geçeceksiniz.. Niye hemen “hmmm ... bak sen!” hallerinde savunma ve saldırı moduna girersiniz ki?
Niye yazıyorum bütün bunları? Çünkü yakınımdan yöremden birisi bana "Hımm, bak işte böyle yaparsan karışmam haa!" tavırlarına girip bana işaret parmağını sallama durumu yaşattı, işte bütün bu uzun girizgâhın nedeni bu aslında..
Olay tam da şöyle gelişti:
Dün çok eski bir arkadaşım, telefonla aradı sabah 10 sıralarında. Normalde o saatlerde hiç aramaz, öğle yemeği molasında arar. Ben de gayri ihtiyari telefonu “hayırdır, bir şey mi var?”diye açtım.. Vay efendim ben nasıl böyle dermişim, bir şey mi olması gerekirmiş beni araması için! Dur arkadaş, bir sakinleş, bir dinle.. Telefonu böyle açmamın nedeni; birincisi hiç o saatlerde aramazdın diyecektim, ikincisi de son zamanlarda şu şununla evleniyor, bu da hasta olmuş, bilmem kimin birisi ölmüş şeklinde açıkçası hiç de ilgimi çekmeyen haberler verdiği içindi.. Söyleyemedim maalesef bunları; öyle bir çemkirdi ki telefonda bana, hatta konu başka yerlere gitti, sonrasında “sen bana kapris yapıyorsun, senden başka bana kapris yapan yok, istersen artık arkadaş olmayalım, zaten bir sürü problemim var, kapris kaldıramıyorum, beni hatalarımla kabul et filan falan...”dedi ve telefonu yüzüme kapattı.. Tam da anlattığım
" Hmm.. Ne yapıyorsun öyle!" durumları, bingo!!
" Hmm.. Ne yapıyorsun öyle!" durumları, bingo!!
İnanın O, bu ve benzeri cümleler kurarken ben hiç cevap vermedim, sadece sustum..
Söylenip söylenip telefonu kapatınca ben öylece kalakaldım, günüm rezil gibi geçti o ayrı mesele elbette..
Muhtemelen başka bir derdi vardı ve bana kustu sinirini.. İyi de pardon, dost olmak duygusal şiddete maruz kalmak mı demek.. En yakınlarımızı incittiğimizde yüreğimiz serinliyorsa eğer, bence o yürek yangınlı kalsın daha iyi..
Neyse işte, arkadaş dediğim öyle böyle değil, üniversite birinci sınıfın birinci gününde hem sınıfta hem de yurtta aynı odaya düştük ve aradan upuzun yıllar geçti ve çok şey paylaştık; bu günlere geldik.. Bu ne şimdi böyle, bana “istersen artık arkadaş olmayalım” dedi bakar mısınız!
Al mektuplarını ver mektuplarımı hesabı yani, bildiğin ilkokul seviyesinde “ben sana küstüm” halleri.. Şimdi bu durumda siz olsanız ne yapardınız bilmiyorum tabii ama ben cidden arkadaşımın bu “konuşmayalım” önerisini aldım kabul ettim.
İnsan yoruluyor; aradan geçen yıllar ilişkileri yıpratınca, olay gözünün üzerinde kaşın var noktasına gelince fazla da uzatmamak lazım. Efendi efendi o insanı hayatından çıkarmayı bilmek lazım diye düşünüyorum. O insan ister dostun olsun, ister arkadaşın olsun, ister sevgilin olsun, ister eşin olsun, ister kardeşin olsun, ister akraban olsun, kim olursa olsun, ilişkiniz sizi yıpratıyorsa “eyvallah” demeyi bilerek çekip gideceksiniz.. Aradan geçen yılların matematiksel hesabına girmeden hem de..
Ben de öyle yapmaya karar verdim. Üzülmedim mi, üzülmesem bu yazıyı yazıp böyle özel bir durumu sizlerle paylaşmazdım..
Yani demem o ki, aslında dünya güzel bir yer. Biz insanlar saçma sapan hallerimiz, tavırlarımız, konuşmalarımız, davranışlarımızla bu dünyayı çekilmez kılabiliyoruz.
Şimdi size 10 puanlık günün sosyal bilgiler sorusu:
Şimdi size 10 puanlık günün sosyal bilgiler sorusu:
Siz olsaydınız bu arkadaşla ilgili ne yapardınız?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder