Yine kitap okurken film izliyor gibi oldum. Bu aralar nedense böyle kitaplar denk geliyor, belki de kafamı çok yormak istemeyişimden, bilinçaltımda bilinçli olarak seçiyorumdur bu tarz okumaları.(Umarım bu yazıyı bir psikolog okumuyordur, zira bilinçaltının bilinci tanımlamasını görürse gülümseme ihtimali var! Ama ne yapayım böyle anlatmak geldi içimden)
Evet neden okudum Hande Altaylı'dan Delice adlı romanı? Belki de tahmin edeceksiniz, çünkü buradaki yazımda bahsettiğim gibi Merhamet dizisini severek izlemiştim. O dizinin senaryosunun Hande Altaylı'nın Kahperengi adlı kitabından uyarlandığını öğrenince hepten merak etmiştim yazarı.
Galatasaray Lisesi, ardından Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümlerini bitirip reklam yazarlığı yapmış çeşitli ajanslarda ve ardından Aşka Şeytan Karışır, Maraz, Kahperengi ve Delice romanları gelmiş... Darısı başıma olsun diyeyim. Açıkçası hayatını merak edip biraz araştırma yaptığımda fark ettim Hande Hanım'ın gazeteci Fatih Altaylı'nın eşi olduğunu. Aslında iyi ki de başlarda anlamamışım bu durumu; hoş anlamam da kolay olmazdı zaten. Zira benim kafa yapımda akrabalık ilişkilerine yönelik çabuk algılama olayı yoktur. Kim kimin nesidir pek umursamam anlayacağınız. Dedim ya iyi ki de böyle oldu, çünkü dürüstçe ifade etmek gerekirse Fatih Bey'e, daha doğrusu gazeteciliğine ve tv programlarına olan antipatim nedeniyle belki de uzak durabilirdim bu kitaba. İnsan halleri belli olmaz çünkü, bir bakmışsınız ön yargılarınıza yenik düşüvermişsiniz.
Kitapta da bu ön yargıları görmek mümkün satır aralarında. Yani bir insana “deli, akılsız, hoppa, düzgün insan, akıllı uslu” demeden önce o insanı iyi tanımak lazım. Çünkü en zorbanın içinde merhamet, en delinin içinde sağduyu var.! Meryem, ötekileştirilen çocukluğunun intikamını alırcasına insanlara acımasız davranırken, aynı zamanda merhametine de yenik düşebiliyor, kitabın sonunda bunu çarpıcı bir şekilde görüyoruz. Kazım bir deli olarak bilinirken, duygusal dünyasında inanılmaz hassasiyetler yaşıyor. Ve aşklar, delicesine yaşadıkları aşklar, bu insanların aldıkları kararları adeta belirliyor. O zaman da insanın sorası geliyor, kim deli ? Cevap geliyor derinden; tabii ki aşk deli! Daha doğrusu aşk delirtebilir insanı, cinnet geçirtir, katil eder, saçmalatır... O zaman bir daha sorası geliyor insanın, sahi kim deli?
Delice - Hande Altaylı |
Öğlen aralarında kafelerde çay kahve içerken okudum kitabın büyük kısmını; zira akıcıydı, sahneler gözümde çok kolay canlandı. Kitaptaki Meryem, aslında Kahperengi-Merhamet'in Narin'ine benziyordu; Meryem Özgü Namal'dı benim hayalimde. Sanki Merhamet'in geçtiği Yaslıhan'dı bu kitapta anlatılan Çakalağzı. Sonu da bir kitap gibi değil, bir film gibi bitti bana kalırsa. Dizi olmaz, hikaye boğar, sansüre uğrar bazı sahneler ve anlamı kalmaz. (Artık Rtük zihniyetini ezberlemişim! Ne acı ki; sansürü normal karşılama hali var bu yazdığım cümlede!)
Ama çok güzel bir film olabilir bence bu kitaptan. Konusu basit, sıradan bir köyde sıradan bir hikaye gibi duruyor, ama gerçekçi. Zira Delice'deki Meryem, Aliço, Kazım ve Nurhan Abla hayatın içinden kopup gelmişler gibi. Şehirli bir yazardan başarılı bir köy hikayesi çıkmış neticede.
Yaşadığınız ândan kopup başka dünyalara dalmak isterseniz, kolay okunan bir kitap arayışınız varsa; metroda, metrobüste, öğlen aralarında, kafede Delice'yi okumayı seversiniz. Ben sevdim.
Bugünlük de benden bu kadar! okumalı yazmalı, sevgili saygılı bir gün dilerim hepinize...