4 Ekim 2012 Perşembe

Bizim Büyük Çaresizliğimiz


Bu kitap o kadar çok okundu, yazıldı ki... Hani o kadar behsedilince bir beklenti yarattı dememi bekliyorsanız şöyle söyleyeyim; beklenti için de biraz bilinmezlik olması gerekiyormuş. Kitabı okumadan kitap hakkında öyle çok okudum ki artık beklentim de kalmamıştı.


Peki bu kadar çok ele alınmış bir kitap hakkında ben ne söyleyebilirim? Bir günde okuyabileceğiniz bir kitap olduğunu mu? (Ben bir haftada okudum ama bu benim yoğunluğumdan oldu - ahh bunu bile bir yerlerde okumuştum!) İki orta yaşlı adamın genç bir kızla evlerini paylaştıklarını ve ona aşık olduklarını mı? Ben en iyisi okurken aklımdan geçenleri yazayım.

  • Bu adamlar Nihal'e neden aşık oldular? Genç ve güzel olduğu için mi? Genç olduğu kesin ama güzelliği elbette görecelidir. Komik miydi, işveli miydi, akıllı mıydı, karmaşık mıydı... Ben Nihal'de hiçbir özellik bulamadım ama belki de konu aslında Nihal değildi. Aşka da neden aramak sığlığımın başka bir göstergesi...

  • Yazarın üslubunu beğendim. Ender-Çetin-Nihal üçlüsü arasındaki itici gelebilecek durumu, doğal hatta sevimli gösterebilmesini beğendim.

  • Bıçakçı bir kitapta kaç kişinin ağzından konuşabilirim denemesi yapmış gibi. Zaten Ender anlatıcı. Çetin'in şiir ve şair üzerine yazdığı o tipik lise kompozisyonuna bayıldım. Reşit Bey'in roman kahramanı Eşref Bey ise hiç tat vermedi. Hele Ender öyküyü komik diye tanımladıkça antipatik buldum.

  • Ender'in Çetin'in hareketlerimi kocaman bir kediye benzettiği cümle bana çok acayip göründü. İsmi lazım değil bazı ''sen dev bir kedisin, kedi canını senin'' diye program yapanları aklıma getirdi.

  • Kitabın detaylarla gerçeklere tutunması da hoşuma gitti; mesela kitaplar, film, Ankara...

  • O sarı kapaklı Bereketli Olsun kitabı gerçekten de övgüye değer, en sınırlı kitaplıklarda bile yer bulacak bir kitaptır. ''Patates püresi midede en az kalan bir gıdadır.''

  • Dağcılarla ilgili o film 2000 yapımı Dikey Limit. Kimlerle gitmiştim hatırlamıyorum ama çok beğenmiştim. Hele bir kırık parmak sahnesi var ki hala aklımın kıyısından geçse kanım çekiliyor. Şimdi düşününce klişelerle dolu bir Hollywood filmi ama heyecanlı mı heyecanlı. Gençlik işte.

  • Ankara kışın şöyle bir yer: ''Anıtkabir'in bahçesindeki ağaçlar pamuktandı. Tandoğan'da yoldaki kar kahverengiye dönüşmüştü. Garın peronlarında yine güvercinler dolaşıyordu. Kale, beyazla gri arası bir fonda iyice belirginleşmiş, yaklaşmıştı.'' (sy.26)

  • Ben de peksimetin üzerine zeytin ezmesi sürüp deneyeceğim. Bir de kitap boyunca ne çay içildi arkadaş! Zaten genel olarak yemek sahnesi çok, iştah açıcı. Yine de en çok zeytin ezmeli peksimeti gözüme kestirdim.

  • Bu romanın filme alınacağını hayal edemezdim ama olmuş. Nasıl olmuş bilmiyorum ama bana olmazmış gibi geliyor.

  • (Bir gün sonra başa gelen akıl eklemesi) Ah Lennie! Lennie yazdığını okur okumaz anladım kimden bahsettiğini. Hayır bence Çetin Lennie'ye benzemiyor, ya da herkesin içinde biraz Lennie biraz George var. Ender'le tek ortak noktamız, içimizdeki Lennie'ler ve George'lar dışında, Steinbeck sevmemiz olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder