12 Ocak 2015 Pazartesi

Morkaranfil sendromu!

Hani vardır ya kendilerinden “O” diye bahsedenler, kimi zaman blogların “hakkımda” sayfalarında, kimi zaman iş başvurularına gönderilen öz geçmişlerde rastlarsınız. Hatta bazıları abartıp konuşurken bile kendinden “üçüncü tekil şahıs” olarak bahseder! Seçim zamanı hatırlamıyor musunuz bir belediye başkan adayı televizyonlara çıkıp “Morkaranfil herkese saygılıdır, Morkaranfil asla böyle şeyler yapmaz, Morkaranfil dürüsttür...” gibi nutuklar atıyordu ve spikerler soruyordu “neden kendinizden başka birisi gibi bahsediyorsunuz?” Pek de cevap veremiyordu, çünkü kendisine o kadar tapıyordu ki, adeta ruhunu yüceleştirip bedeninden ayırmış, yüksek bir mertebede farklı bir kişilik olarak algılamaya o kadar alışmıştı ki, başka türlüsünü yapamazdı zaten o saatten sonra...


Öz geçmişlere, hele ki bloglarda yazılan bu tarz öz geçmişlere söyleyecek pek de lafım yok aslında. Hani büyük bir web sitesi olursunuz, çok yazar vardır sitede, öz geçmişi o zaman başkasının ağzından yazmanız normaldir:
“Sitemiz yazarlarından Barış Bulutaltındayatar, 1930 senesinde Sivas'ın Şarkışla ilçesinde doğmuştur...vs.”
Ama kalkıp da bir kişisel blogdaki “hakkımda” sayfasına

“Mehmet Tepedenbakar kimdir? Mehmet Tepedenbakar, 2001 senesinde İstanbul'un Beylikdüzü ilçesinde doğdu, 1 yaşında okumayı, 3 yaşında yazmayı öğrendi. Kendisi pazarlama dahisidir, her şeyin en iyisini bilir...vs.”
şeklinde bir tanıtım yazısı yazdığınızda, ben şahsen işte “Morkaranfil Sendromlu” yeni bir kişilik diyorum, elimde değil!

Tamam, biz mütevazı olma konusunda aşırıya kaçan, hatta günümüzden bakıldığında ezik denilebilecek bir nesildik, çoğumuzda güven eksikliği vardı. Elbette ki  öz güven iyi bir şeydir de bu kadarı biraz fazla değil mi? Devir reklam ve pazarlama devri, kendini yeterince anlatamazsan ne toplumda yer edinebiliyorsun, ne doğru dürüst bir iş bulabiliyorsun. Buna da bir diyeceğim yok, ama pardon ya, işi kendinizden bahsederken “O bir mükemmel insan..” seviyesine taşıdığınızda ben hemen “Morkaranfil sendromu” teşhisi koyup kaçıyorum fersah fersah sizden, kaçmayıp da sizin ne kadar mükemmel bir şahsiyet olduğunuzu mu dinleyeyim kendi ağzınızdan?

Özellikle “network marketing” dedikleri, bir aralar “bu asla senin bildiğin network marketing gibi değil, kimseyi üye yapmana gerek yok, evde bilgisayarınla çalışacaksın, kimseyle muhatap olmayacaksın” diye beni de içlerine çektikleri, daha doğrusu kendilerine bir kez şans verdiğim, neyse ki sonradan uzaklaştığım insanlarda da var bu “aşırı öz güven” durumları. Konuşma biraz uzayınca anlıyorsunuz zaten, çünkü çok iğreti duruyor, birkaç beden büyük gömlek giymiş gibi... (Böyle olmayan network marketingcileri ayrı tutuyorum, alınıp da saldırgan yorumlarla üzerime gelmeyiniz lütfen!)

Karşısında bir kişi varken çoğul hitaba geçenler var bir de,
Mutlaka rastlamışsınızdır, mesela yemek yiyorsunuz, iki kişisiniz. Diyelim ki tabağınıza çok biber döktünüz. Karşınızdaki senli benli konuşan kişi yani arkadaşınız birden ciddileşiyor ve başlıyor nutuk atmaya, sanki karşısında kalabalıklar varmış gibi çoğul konuşuyor üstelik:

“Yapmayın arkadaşlar, tabağınıza bu kadar çok biber atarsanız mideniz delinir, hebele hübele...”

Birden neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz, ne diyeceğinizi bilemiyorsunuz... Böylesi durumlarda yapılacak en güzel şey, biran önce o ortamı terk etmektir bence. Zira karşınızda “Morkaranfil Sendromu”na yakalanmış, tepeden bakmacı, kendine hayran, insan olduğunu, karşısındaki ile eşit olduğunu unutan, her şeyi kendinin bildiğine inanmış, öğreten adam modunda ve hayatını idame ettirmek için muhtemelen yönetici pozisyonunda çalışmış/çalışan/çalışacak/çalışmayı isteyen birisi oturmaktadır.


Pardon ya, her tarafınız yönetici olsa ne yazar? Aynı malzemeden yapılmışız, kendinizi istediğiniz kadar allayıp pullayın, yok benden, bizden, onlardan farkınız! Sabah sabah yazayım dedim, o parlak zırhlı kostümlerinizle oynadığınız oyun komedi değil çünkü, kendi dramınızı yaşıyorsunuz, buradan bakılınca komik görünüyor hepsi bu!

Yine çok konuştum, gideyim en iyisi, sürç-i lisan eylediysem affola...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder