Tırsak tırsak da yazı yazmanın zevki çıkmıyor ki! Farklı dünyalarda yaşayan insanları anlatan bir öykü yazmak istiyorum, yazıya şöyle başlayacağım:
“Adamlar kendi paralel evrenlerinde yaşıyorlar. Mesela onların evreninde fakirlere yer yok! Fakir dediğin insanın sesi çıkmayacak, öyle ortalık yerde görünmeyecekler..."
Hemen siliyorum, malumunuz son dönemlerin en tehlikeli sözcüklerinden biri oldu bu “paralel” sözcüğü! Vatan haini anlamına gelebiliyor, darbeci anlamına gelebiliyor, derin devlet ve hatta köstebek anlamına gelebiliyor, işin en kötü tarafı da hakim karşısına çıkmak için başlı başına yeterli bile olabiliyor. O yüzden aman diyeyim kendime geleyim, paralel demiyorum, kulağa daha hoş gelen, daha yeni Türkçe karşılığı olan “KOŞUT”sözcüğünü kullanıyorum ve öyküme yeniden başlıyorum:
“Adamlar koşut bir evrende yaşıyorlar. Yedikleri önlerinde, yemedikleri ardlarında, mutlu mular bilinmez gerçi ama, bizimle aynı dünyadan olmadıkları kesin...”
Yok yine beğenmedim, “KOŞUT EVREN” tanımlaması hiç olmadı, belki de bu sözcüklerin bir araya gelmesine alışkın değilim. İyi de ne yapacağım, hemen sözlüğe bakıyorum. Evet buldum, hem de günümüzde daha çok makbul olacak cinsten, sözcüğün eski kullanımını buldum:
“MUVAZİ”
Tekrar başlıyorum anlatmaya:
“Adamların yaşadığı muvazi kâinatı tarif etmek mümkün değildi. Para su gibi akıyor, su dediğin, altın yaldızlı kadehlerde içiliyordu...”
Yine olmadı, beğenmedim. Ne demek şimdi bu “muvazi kâinat” meselesi? Bu sözcükleri bırakın şıp diye anlamayı, söylemekte ve yazmakta bile zorlanıyor insan... İyi de ne yapayım,
“muvazi evren” desem sanki daha mı iyi olacaktı? “Muvazi kâinat” dedim, bari sözcükler birbirlerine uygun olsun diye düşündüm. Öyle de olmadı, böyle de olmadı!
Tamam son şansımı kullanıyorum yazmak için:
“Adamların yaşadıkları ortama ben diyeyim beşinci, siz deyin sekizinci boyut. Biz faniler yaşamak için var gücümüzle çalışıp didinirken, onlar ise sonsuz iktidar kurgusu yapmakla meşguldüler, bizim boyuttan anlaşılması mümkün olmayan bir dünyaydı onlarınki...”
Olmadı işte, yine kulağa hoş gelmedi!
Gördüğünüz gibi bir hikaye yazacaktım, beceremedim. Elime yüzüme bulaştırdım. İyi de nasıl anlatsaydım? Hikayemin giriş cümlesini etliye sütlüye dokunmadan, hakim karşısına çıkma riski taşımayan kelimelerle nasıl yazsaydım acaba? Yoksa hikayede anlatmaya çalıştıklarım değil de ben miyim başka dünyada yaşayan?
Bu kadar basit bir kurguyu yapmayı neden beceremiyorum, neden anlatamıyorum hikayemi?
Sahi kim “paralel”, kim “koşut”, kim “muvazi” bu dünyada?
Verilecek yanıtı olanlar, haydi çıkın ortaya...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder