Sevmenin Zamanı 40'ların İstanbul'unda tıp öğrencisi olan Frida ve İsmail'in aşkını ve II. Dünya Savaşı sırasında başa gelenleri anlatan bir roman. Hikayemiz iki gencin tanışmasıyla başlıyor, ilişkileri gelişip çeşitli zorluklara katlanırken biz fonda Yahudi düşmanlığı, yokluk, savaş ve gerilim dolu bir siyasi ortamı izliyoruz.
Liz Behmoaras kahramanlarının dilinden kıyafetlerine, gazete manşetlerinden günlük hayatına, şehrin sokaklarından yiyeceklere kadar birçok detayla 70 yıl öncesini canlandırıyor. Yazar tüm dünyada faşizmin güçlendiği bir dönemde Türkiye'nin bağışık olmadığını, Yahudiler başta olmak üzere gayrimüslimlerin neler yaşadığını en duymak istemeyenlerin bile dinleyebileceği yumuşaklıkla hatta biraz da aşkın gölgesinde bırakarak anlatıyor. Çoğu manipülatif olsa da tarih kitabı çok ancak yakın tarihe ait romanlar pek az. Sevmenin Zamanı'nın o az sayıdaki dönem romanlarının güzel bir örneği olduğunu düşünüyorum. Behmoaras'ın hem dönemin İstanbul'u, siyaseti ve toplumu hakkında hem de tıp ve eğitimi hakkında çok araştırma yaptığı da belli. Çok danışmış, çok öğrenmiş, takdir ettim.
Diğer taraftan roman adıyla kahramanlarıyla buram buram bir aşk romanı gibi de kokuyor. Keşke böyle olmasaydı. Keşke roman Frida ile İsmail'in tutuk aşkı yerine Şulman ailesinin başından geçenleri anlatan bir tarihi roman olsaydı. Zira ben Frida ile İsmail'in aşkını ne anladım ne de o aşka inandım. Bu iki genç birbirinden ne buldu? Tabi ki "nedensiz de sevilir" diyebilirsiniz ama bir okuyucu olarak da beni böyle bir aşkın olduğuna inandırmanız gerekir. Çünkü çiftimiz arasında tutku yok, buluşunca siyasetten, kariyer planlarından bahseden iki genç var. Hele İsmail'in soğuk, kaba, bencil halleri yok mu? Böyle mi olur aşık adam? Galiba beni İsmail soğuttu bu aşktan. Yazar ne kadar İsmail'i şefkatli, idealist, güzenilir gibi gösterse de ben hiç öyle düşünmedim. Frida'nın kimliği yüzünden çektiği sıkıntıları önemsemeden söylediği densiz şeyler, hep kendini önde tutarak planlar yapması… Hepsini geçtim ne kadar idealist ve mükemmeliyetçi olursa olsun mesai arkadaşına kızınca kaltak diye bağırmasını sevemem. Yazarın aptal aşık gibi bunları sevimli gösterme çabası da üstüne tüy dikti.
Kitapla ilgili ikinci eleştirim de tıp eğitimi ve pratiği hakkında verilen detayın bolluğu. İki kahraman da tıp öğrencisi olunca dersler, hocalar, hastalıklar, hastaneler gibi şeyler hakkında bilgi verilmesi normal. Yalnız bu detaylar sayfalar tutup romanın ana konusundan sapıp bir nevi ders notuna döşünce işin tadı kaçıyor. Gerçekten anatomi dersindeki bir kesi işleminin nasıl ve ne için yapıldığını, kahramanımızın günlük hayatını anlatmak için konu edinilmiş bir muayenede şüphelenilen hastalığın belirtilerini ve tedavi seçeneklerini ve buna benzer bir sürü şeyi bilmemize gerek var mıydı? Yazarın bu tercihini konuyu özümseyememiş ama ezberlemiş çalışkan bir öğrenci gibi sınavda sayfalarca yazmasına benzettim. Kimisi bu detayları sevebilir ama benim okuma tempomu düşüren bir unsurdu.
[spoiler] Bir de şunu söylemeden geçemeyeceğim; romanın sonuna doğru gelişen kürtaj olayının kurgudaki rolü veya kurguya katkısı neydi? O bölümü çıkarsak hiçbir şey değişmezdi gibi geliyor bana. [spoiler]
Yine sevdiğim taraflarını az, beğenmediğim taraflarını çok anlattım. Siz bana bakmayın, aşk romanı değil de dönem romanı olarak gayet güzel bir eser.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder