O gün biraz yolu uzatayım diye düşünmüş ve nedense ara sokağa dalmıştım. İyi ki de öyle olmuş. Zira biraz yürüyünce fark ettim ki mahallemizin sahafı kapısının önüne bir tezgah yapmış, tezgahın üzerine kitaplar koymuş, bir de güzel bir el yazısıyla hazırladığı tabelayı asmıştı:
“Yagmurda ıslanan kitaplar 1 TL!”
Sahaf gibisi var mı? |
Kitap, şirinlik, yaratıcılık hepsi bir arada olunca ben elbette çok mutlu olmuş, birkaç kitap almıştım. O günün anılarından biridir Sue Miller'in Senatörün Karısı (2008) adlı kitabı. Cep boydu üstelik, tam otobüslük diye düşünmüştüm.
Geçen hafta dişçiye giderken uzun metrobüs yolcuğunda okumaya başladım kitabı. Epey de ilgimi çekti yol boyunca. Ve bu sabah da bitirdim, yani 15 gün sonra. Cep boy olmasına rağmen yazıları küçük küçük ve 484 sayfa, aslında öyle hemen bitirmelik bir kitap da sayılmaz.
Kitap, bir "bestseller", dolayısıyla edebi anlamda çok bir beklentim yoktu okumaya başladığımda. Zaman geçirmelik, eğlencelik diye düşünmüştüm. Akıcıydı, kolay okunuyordu zaten. Kitap bittiğinde ise yazarın kadınsı bazı konuları beklentimin çok üstünde bir derinlikte işlediğinin farkına vardım.
Kitaptaki olaylar ve hissiyat, iki kadının merkezinde dönüyor. Birisi Senatör Tom'un karısı Delia, diğeri de komşusu Meri. Biri olgun yaşlarda, herkesi kendine hayran bırakan zerafette, yaşamın keyiflerine varmayı bilen, sorunlarını kendi içinde çözümlemiş, en azından öyle görünen; diğeri ise neredeyse hayatına yeni başlıyor, acemi, savruk ve biraz da meraklı..
Sue Miller- Senatörün karısı |
İki kadın ve iki de aşk- evlilik hikayesi var kitapta.
Senatörün karısı Delia'nın kocası Tom'a olan özverili, sabırlı, ölçülü aşkı, normalde başka kadınların kaldıramayacağı olayları dahi kendi içinde çözümleyerek Tom'u olduğu gibi kabullenişi, O'nu değiştirmek için uğraşmayışı, ve kitabın sonunda yaşadığı, beni de üzen beklenmedik olay... Bir bestseller kitaptan beklenmeyecek derinlikte bir anlatım vardı bence.
Diğer kadın karakter Meri'nin özellikle doğum öncesinde ve doğum sonrasında yaşadığı travmatik denilebilecek olayları kendi iç sesiyle anlatması da bir o kadar çarpıcıydı. Yani hep annelik kutsaldır, muhteşemdir gibi anlatılan olaya değişen vücudunun, değişen duygularının, değişen dünyasının perdesini aralayarak, aslında belki de herkesten daha gerçekçi ve cesurca bakıyordu Meri.
Anlatımı sinematografik buldum ben, film izliyor, daha doğrusu dizi izliyor gibi okudum kitabı. Canınız akıcı bir dille kadın dünyasına dokunan bir kitap okumak istediğinde siz de okuyabilirsiniz bence. Ama "yağmurdan ıslananlar" yazdığı halde hiç hasarı olmayan benim kitabım gibi kelepir bulur musunuz bilemiyorum:)
Aşk dolu, sevgi dolu, güzel hikayeler dolu mutlu bir pazar günü diliyorum, başka kitaplarda görüşmek üzere ♥
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder