17 Kasım 2014 Pazartesi

Dur, hemen kıskanma!

İş hayatında kıskançlık vakalarına rastlamayan yoktur. Şimdi en uçtan örnek vereyim de kimseler üzerine alınmasın.

Diyelim ki siz iyi bir beyin cerrahısınız. Sizin çalıştığınız hastahanede bir de çok iyi bir kalp uzmanı var, ismi de Macit olsun. Bu Macit Bey bir bilimsel çalışma yapıyor, aşk acısından muzdarip kalpler için bir ağrı kesici icat ediyor. Siz beyincisiniz, o da kalpçi, normalde aranızda bir rekabet yok. Ne yapmanız lazım normal koşullar altında? Gidip Mucit Macit Bey'in kapısını çalıp kendisini tebrik etmeniz lazım değil mi? Hatta varsa bir aşk derdiniz, yeni ilaçtan da isteyebilirsiniz, emin olun siz meslektaşına seve seve o ilaçtan verecektir Macit Bey.

Böbürlenme padişahım!

Ama yok, duyunca bu yeni icadı, içinizi kaplar bir kıskançlık. “Neden Macit buldu da o ilacı ben bulamadım!” diye dövünmeye başlarsınız.“O kalpçi ama olsun, ben de beyinsel olarak bulabilirdim bir çözüm!” diyekendinizi yiyip bitirirsiniz. Şimdi basın gelecek Macit'i övecekler, röportajlar yapacaklar, sabah programlarına bile davet ederler O'nu diye içinizdeki kurtlar kendi kendini kemirmeye başlar. Birden en kötüsü aklınıza gelir, ya Macit'in maaşına zam da yaparlarsa? Sanki sizin maaştan kesip Macit Bey'e mi verecekler? Olsun, hiç fark etmez, bu acıya katlanamayacağınızı düşünüp hemen karşı saldırıya geçmeye başlarsınız.

Aşk acısı kalple değil beyinle ilgilidir, Macit Bey'in bulduğu bu ilaç hiçbir şeye yaramayacaktır”diye sağda solda konuşmaya başlarsınız mesela. Ya da daha da ileri gider: “Macit bu ilacı benden çaldı, on yıldır üzerinde çalışıyordum, dosyalar bilgisayarımda kayıtlıydı ama çalınmış!”diyerek komplo teorisi yaratıp adamı hırsızlıkla da itham edebilirsiniz. Çamur at izi kalsın misali, Macit Bey aklanana kadar kamuoyu bu haberle meşgul olabilir. Ya da apar topar kendi teorinizi geliştirirsiniz, maksat karşı saldırı olsun, mesela şöyle dersiniz:


Aşk acısı diye adlandırılan şey aslında bağırsak gazıdır, çaresi de beyindeki nöronlara sinyal göndermektir, gazdır çıkar gider. Niye abartılıyor ki bu kadar!”
Genelde en sık başvurulan yöntem de işinize yarayabilir. Patron ve de ilgili otoritelerin olduğu bir ortamda patronun bir takıntısından yola çıkıp kendinizce zeki bir manevrayla gündemi değiştirebilirsiniz. Gramer takıntısı olduğunu bildiğiniz patronunuzun yanında şöyle dersiniz mesela:

nereden baktığınız önemli!


O değil de Macit Bey'in yazdığı tez imla hatalarıyla dolu, ben şahsen okuyamadım ve dolayısıyla da anlayamadım” dersiniz. Hemen gözler noktaya virgüle çevrilir, kalpmiş acıymış kimsenin aklına bile gelmez. Böylece Macit Bey'in tam da övüleceği zaman diliminde hatalar yapabilen bir ölümlü olduğunun altını şahane bir şekilde çizer, ortamda alevli “nokta-virgül” tartışmaları yapılırken siz kıs kıs gülerek keyifle kahvenizi yudumlarsınız.

Bütün bunları yaparak belki gündemi meşgul ettiniz, belki sahiden de Macit Bey'in icadını itibarsızlaştırmayı başardınız, ya da kendinizi “Şu beyinci de ne hırslı birisi, ne saçmalıyor!” dedirtecek kadar küçülttünüz. Ne oldu? İçinizin yağları mı eridi? Hayır cidden ne geçti elinize?
Muhtemelen bir zafer duygusu yaşadınız ama içinizdeki haset ateşi yine de sönmedi değil mi? Kendinize yeni kurban bulmakta gecikmezsiniz merak etmeyin!

Bakın dostum, hayat böyle geçmez. Bırakın Macit Bey başarısının hazzını yaşasın, siz de madem beyin cerrahısınız, gidin beyin nöronlarınızı bir kontrol edin. Kısa devre yapıyor onlar, yangın mangın çıkar maazallah!

en büyük kim?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder