1 Kasım 2014 Cumartesi

Kafalar bin beş yüz!

Fazla değişim beni bozuyor arkadaş, biraz muhafazakârım ben, yani korumacıyım. Mesela köşedeki bakkal hep aynı yerinde kalsın isterim. O bakkal dükkanı bir şekilde kapanırsa ve yerine gereksiz bir emlakçı dükkanı açılırsa çok üzülürüm. Laf aramızda, emlakçıları sevmem zaten.

Korumacıyım evet, mesela şehirlerde birçok şey yerli yerinde kalsın isterim.Tarihi binaları yıkıp yerine aveme'ler yapmaları bu nedenle içimi acıtır. 400 yıllık evlerde yaşamaya devam eden ve bununla gurur duyan İngilizler kadar muhafazakârım hem de bu konuda!

Bir de bazı nostaljik ögeler yerli yerinde dursun isterim. Zaman geçsin ama bir şeyler değişmesin isterim. Mesela geçenlerde bir ara Kadıköy'ün simgesi olan Boğa'yı söküp bir sarayın bahçesine taşımaya kalkmışlardı da imza kampanyası ve büyük protestolar sayesinde zavallı Boğa yerinde kalabilmişti. Düşünsenize Boğa oradan kaldırılsaydı ne çok anımız yok olacaktı, ne çok şey kaybedecektik! En basitinden, insanlar “Boğa'da buluşalım” gibi kısa cümleler kuramayacak, “Köşedeki iç çamaşırcı var ya hani, onun karşısında ortada bir yuvarlak var, eskiden Boğa vardı ya, işte oraya gel!” diyeceklerdi mesela, ne gereksiz ve uzun bir konuşma!



Yanlış anlaşılmasın, gelişime elbette karşı değilim, benim derdim gereksiz değişimlerle! Yoruluyorum ne yapayım.

Son zamanlarda o kadar çok şey değişmeye başladı ki, artık bırakın bunlara adapte olmayı, takip bile edemez oldum. Sevmiyorum ben bu kadar çok değişikliği. Tekrar edeyim, kesinlikle geri kafalı değilim, ama bu kadarını kaldıramıyorum. Zaten değişimlerin çoğu da “ileri kafalılık” adına yapılmıyor!

Haksız mıyım değil miyim aklıma gelenleri yazdıktan sonra siz takdir edin artık.

Eskiden, çok değil bence birkaç yıl öncesine kadar Anadolu Liselerine Giriş Sınavı vardı, şimdi o sınav kalktı. Bir ara adı SBS olan ve kaç tane olduğunu bilmediğim sınavlar dizisi koydular, son zamanlarda açılımını bilmediğim- merak da etmediğim- TEOG diye bir şey duyuyorum. Eğer benim gibi çocuklarla yakın teması olmayan biriyseniz, bu sınavların adını bilmek bir yana, şu anda ilkokullarda ve liselerde nelerin değiştiğini anlamanız mümkün değil. Borsa gibi mübarek, her sene bir şey değişiyor! Eskiden öyle miydi, sade ve basitti her şey. Anadolu Lisesi ve Fen Lisesi sınavları olurdu, o kadar. Bunu da herkes bilirdi. Değişim yetmezmiş gibi üstüne üstlük bir de karmaşıklaşıyor herşey.. Kafalar bin beş yüz!

Ya üniversite sınavlarına ne demeli? Bundan çok önce değil, yine yakın zamanlarda ÖSS ve ÖYS vardı, sağır sultan bile bilirdi bu sınavların ne olduğunu. Sonra nedense YGS ve LYS oldu adları. Şimdi eğer yakınlarınız içinde sınava girecek bir öğrenci yoksa biliyor musunuz son durumu ve kaç tane sınav olduğunu ve adlarını? Ben şahsen bilmiyorum, bilmek de istemiyorum, zira seneye nasılsa var olanı da değiştirirler!


Çok değil birkaç yıl önceye kadar bayramlar statlarda kutlanırdı, son yıllarda bu yasaklanmıştı diye biliyordum. Hatta Atatürk anıtlarına bayramlarda çelenk koyanlara polis engel oluyordu! Ama Cumhuriyet Bayramı sanki eski sistem gibi kutlandı bu sene. Acaba Cumhuriyet Bayramı'nı statta kutlamak yasak değil miydi? Belki de öyleydi...! Bir de ben hiç farkında değilmişim, 28 ekim günü yarım gün tatilmiş meğer, peki ne zamandan beri böyle? Bilemiyorum, son yılların değişim furyasında araya kaynamış demek ki. Eskiden bayram sonrası okullara tatil verirlerdi çocuklar bayramda yoruldu, dinlensinler diye. Şimdi ise bayram öncesi yarım gün tatil yapmışlar. Hoş tatil tatildir sorgulamayayım ama nedendir bu değişim inanın hiçbir fikir ve mantık yürütemiyorum.

Yine çok değil birkaç yıl öncesine kadar ilk ve ortaokullarda forma giyiliyordu, sonra bir ara serbest kıyafet uygulaması çıktı galiba, sonra ne oldu inanın bilmiyorum. Mesela bir turist gelse bana sorsa, “ Sizin ülkenizde lise öğrencileri forma mı giyiyor, yoksa serbest kıyafet mi?” dese inanın cevap veremem. Eskiden olsa düşünmeden yanıtlardım. Dedim ya kafalar bin beş yüz!

Bu değişimler hem hızlı oluyor, hem de medyada o kadar polemik malzemesi oluyor ki anlaşılmaz hale geliyor her şey. Değişim, çok yakından sizi etkilemiyorsa neyin ne olduğunu tam da bilemiyorsunuz, takip edecek hal de kalmıyor zaten! Bence okullardaki eski uygulama güzeldi, fakir zengin herkes bir forma altında eşitleniyordu en azından. Şimdi nasıl bilmiyorum, bu yazıyı yazarken fark ettim hem de bilmediğimi. Yazı bitince nasıl bir cehalet içinde olduğum/bırakıldığım ortaya çıkacak diye endişelenmeye başladım şimdiden. Oysa ben haber de dinlerim, gazete de okurum yüreğim elverdiği kadar. Ben böyleysem gündemi hiç takip etmeyenler nasıldır acaba?

Bırakalım sosyal hayatı bir de magazin dünyasına bakalım isterseniz. 

Değişmeyen tek şey sanırm Ajda Pekkan'ın gençliği!

Eskiden bir dizi tutmasa bile bir sezon devam ederdi, eğer kaldırılacaksa da üstün körü bile olsa bir final çekilirdi biliyorsunuz. Şimdi diyelim ki pazartesi akşamı saat 20:00'de bir dizi izlemeye başlıyorsunuz, iki bölüm sonra bir de bakıyorsunuz ki sizin dizinin yeri ve saati değişmiş,  hoop perşembe gece 23:00'e alınmış, kimse sizi uyarmamış bile! Ertesi hafta bir de bakıyorsunuz hepten kaldırılmış, izleyiciye saygı maygı da yok artık! Neden? Tamam başka bir yazıya konu edecek kadar çok nedeni var ama birinci sırada reytingler geliyor.

Cevap:Çünkü reyting sistemi değişmiş!!

AB grubu eskiden eğitim ve gelir düzeyi yüksek gruptu, artık eğitim kriteri yerine sadece gelir grubuna bakılmaya başlandı.Üstelik bu deneklerin oranı da azaltıldı yeni sistemde. Hal böyle olunca da eğitim düzeyi yüksek olanların beğendiği diziler reyting almamaya başladı ve kaliteli yapımlar da birer birer yok oldu. Peki reyting sistemi neden değiştirildi, bilemiyorum ben şahsen. İzleyicinin eğitim seviyesini “salla gitsin” dedi herhalde birileri. Eğitimli insana negatif ayrımcılık yapacakları tuttu muhtemelen!

Yoruluyorum arkadaş, gülümseyerek izlediğim nadir dizilerden Yalan Dünya'yı kaç sezondur cuma akşamı 08:00'de izlemeye alışmışken, çarşamba saat 23:00'e koymaları zoruma gidiyor ne yapayım. Basit bir şey bu, ama bazen basit şeylerin değişimi bile insanı yoruyor haksız mıyım?


Mesela ben aylardır Taksim'e gitmiyorum, gitmeyi içim kaldırmıyor çünkü. Son gördüğümde rezil bir beton vardı ortada, görünce içim acımıştı, şehrin ana merkezlerinden biri resmen köy meydanına dönüşmüş! Yanlış bilmiyorsam İstiklal Caddesi'ndeki arnavut kaldırımlarını da söküp yerine asfalt dökmüşler. Trafiğe kapalı bir caddeye estetik yoksunu asfalt dökme mantığını anlamak mümkün değil. Böyle konularda iyice muhafazakârlaşıyorum elimde değil.. Ne istersiniz sokak taşlarından, bırakın yerlerinde kalsınlar, o taşlarda ne anıları var insanların!

En son duyduğum değişiklikten ise tüylerim ürperdi resmen! Sosyal medyada görmüşsünüzdür, İstiklal Marşı'nı değiştirmişler, mehter marşı gibi bir besteyle yeniden söylemişler! Üstelik yeni sarayın tanıtım filminin fonunda kullanmışlar o acayip besteyi!

Bu yazıyı yazmamdaki asıl sebep de budur aslında...

Evet ben, - dışarıdan öyle görünmesem de -  birçok konuda muhafazakâr bir insanım, yani korumak istiyorum bir şeyleri, alışkanlıklarımla oynamasınlar daha fazla!





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder