Bu hikaye Hızlı Adam blogunun sahibi Bünyamin Kapıcıoğlu tarafından Evde Yazar blogda yayınlanmak üzere kurgulanmıştır. Keyifli seyirler..
Geçen gün haritadaki şehirleri tedavi eden bir psikiyatriste rastladım. Bana şunları anlattı: 2014 verilerine göre İstanbul'un ortalama nüfusu 14 milyon hasta (Küsüratsız)
“Ne yani hepimiz ruh hastası mıyız?” dediğinizi duyar gibiyim. Ruh hastalığı gündelik hayatımızda sık sık duyduğumuz hakaret tabiri olsa da, tıptaki karşılığı grip olmak kadar masum ve doğal bir durumdur. “Ruh” kelimesinin psikolojideki karşılığı: “Zihinsel aktivitelerin manevi merkezi” olarak açıklanır. Birçok çeşidi ve seviyesi vardır. Öyleyse başlığı biraz daha açabilirim. İstanbul'da yaşayan biri olarak tüm İstanbul sakinlerine hakaret etme derdinde değilim. Karamsar hiç değilim. Aksine bir takım karmaşıklıklara cevap verip rahatlamayı/rahatlatmayı arzuluyorum. Acaba ruhsal bunalımda mıyım?
Az bir sessizlik rica ediyorum. Klavyenizi öttürmeyin. Bu konuyu düşüneceğim.
Koca bir metropolde yaşıyoruz. Türkiye'nin en kalabalık nüfusu, en yoğun trafiği ve en ışıklı sokaklarında hayat sürdürüyoruz. Binalarımız çok katlı ve iç içe. Böyle bir ortamda sükuneti aramak ne kadar mantıklı olabilir ki?
Düşünün:
1 saat sonra alarmınız çalacak ve işe gitmek üzere yatağınızdan kalkacaksınız. Lakin alarm öncesi martılar çığlık çığlığa bağırmaya başladı bile. Öylesine gürültü yapıyorlar ki köyümün erken öten horozunu bin kez aratıyorlar. Yahu bekleyin uyanalım. İstediğiniz kadar çığlık atarsınız. Uykumuz açıldıktan sonra sizden asla rahatsız olmuyoruz. Yok ama kime anlatıyoruz ki.. Yarın sabah aynı gürültü, aynı martı çığlıkları bizi bekliyor. Bir gün sürpriz yapsalar da sessizliği tercih etseler, yandaki boş arazide inşaat çalışması veya apartmandaki tadilat gürültüsü o güzel günü hiç ıskalamaz. Neticede 10-20 daireli apartman. Hangi birini susturasınız..
Öyle ya da böyle uyandınız. Güzel bir kahvaltı yapmak istersiniz. Ben de isterim ama trafiğe takılmadan işime yetişmek için bugün poğaça, tost yemeyi tercih ederim. Muhtemelen yarın da aynı tercihi yapacağım. İyi ki pazarım var. O da olmasa maya adam olabilirim.
Velhasıl dışarı attık kendimizi. İstanbul'da işe her gün özel araba ile gitmek herkese nasip olmaz. Bunun trafiği var, yakıt derdi var, park sorunu var; var da var yani... Bugün de toplu taşıma araçlarını tercih etsek iyi olacak. Yarın da aynı tercihi yapacağımı düşünüyorum.
Durağa kadar yürürken yolda bir öte bir beri koşuşturan insanları da bir türlü anlamış değilim. Sabah sabah herkes telaşe içinde bir yerlere yetişmeye çalışıyor. Galiba bizim gibi onların da işi gücü var. Aman abla dikkat et! demeye kalmaz: Daaattt!!!!! korna sesi. "Önüne baksana kardeşim. Uyanamadın mı halen daha. Sabah sabah başımı belaya sokacaksın!" dedi mi taksici amca. Hadi buyurun buradan yakın! E ama o da haklı. Her gün trafikte ve bela her an ensesinde dolanıyor. Yılların verdiği tedirginlik ile ilk önceliği insan hayatı değil de bela engelleme olmuş.
Hadi taksici amcayı anladık da bu minibüsçüler neden kornayla konser veriyorlar. Yolun kenarında bekleyen insanların dikkatini çekmenin yolu demek ki korna çalmak. "Şşşt mavi şapkayım ben. Kartal'dan Kadıköy'e E5 üzerinden giderim. Gördün di mi. Kaçırma sakın. Daat daaat!!!"
İyi hadi kaçırmadınız ve bindiniz. Hazır mıyıııııız? Aksiyon başlasın. Bu minibüs şoförü eski driftcilerden olmalı. Makas atmalar, aniden fren, ani kalkış ve ani yola çıkışlar. Vuhuuu... artık dayanamaz hale geldiğinizde nihayet yolculuk biter. Artık iş yerinize vardınız. Güvendesiniz şimdilik. Akşama aynı macera sizi bekliyor unutmayın.
Bugün güzel bir gün olmasını ve güzel insanlarla muhatap olmayı diliyoruz. İlk müşterimiz veya ilk görüştüğümüz kişi, iş ortağı, yönetici, kurye veya herhangi x biri çok kibar, pozitif düzgün bir insan. Oh be herkes böyle olsa da güzel bir mesai geçirsek. Gerçi bizimki de laf mı şimdi. 5 parmağın 5'i farklıyken; 14 milyon parmaktan eşit olmasını beklemek çılgınlık olur.
Dedik ya metropol.. İşler de doğu bölgelerine göre daha hızlı işliyor. Tüketim daha hızlı olduğu için üretimin yetişmesi lazım. Her ne işle meşgul olursak olalım zaman önemli. Hani derler ya: "İstanbul'un taşı toprağı altın." O söz artık değişti. "İstanbul'un saati dakikası altın" oldu. Hızlı hızlı hızlı... Şükür. İşler bugün de yetişti. Eve gittiğinizde kafanızı yastığa rahaaatça koyabilirsiniz. "Eğer kafa kaldıysa!"
Sabahki yolculuk maceranız tekrar ederken bir yere yaslayamadığınız zavallı kafanız gövdenizde joystick gibi bir öteye bir beriye düşüyor olmalı. Bir anda camdan seken kafanızla kendinize gelirseniz birileri kıkırdıyor mu diye dinleyin. Ohh kimse farketmemiş uykusuzluktan cama tosladığınızı. Olur öyle şeyler. Yorgunluk hali. Sabah ve akşamın diğer farkı da ışıklar. Yürüdüğümüz sokakta ne kadar çok ışık var. Sokak lambaları, dükkan tabelaları, trafik lambaları, araba farları, evlerin ışıkları... Renk cümbüşü maaşallah. İnsanın zihni bulanıyor. Göz de yoruluyor haliyle.
Eve vardıysanız bacaklarınızı uzatın hemen. Biraz dinlenmek hatta tv karşısında uyuyakalmak çok cazip bir fikir. Pardon pardon! Hemen bacak uzatmak olur mu? Hani ailenize ayırmanız gereken zaman? Tabi ailenize de zaman ayırın. Muhabbet edin, çay demleyin, çocuğunuzu sevin, oyunlar oynayın. Hele de çocuk varsa öncelik onda. Bugün paşazadenizin uykusu tutmazsa vay halinize. Sabah uyanmak için 5 kez alarm ertelemek kaçınılmaz olur. Derken aileye de zaman ayırdık, nerede şu kumanda? Tv karşısında biraz bacak uzatabiliriz. Gerçi saat 24'e gelmiş. Tv karşısında sızıp boynumuzu ağrıtmak yerine gider yatağımızda mışıl mışıl uyuruz. Hadi iyi geceler.
Sabah idrak edemediğiniz bir gürültü ile uyandınız. İş saati mi geldi diye bakarken alarmın çalmasına daha 1 saat olduğunu fark ettiniz. Martıdır martı :)
Böyle de bir şehir güzelim İstanbul. Demek ki sorun bizde değil. Turp gibiyiz maaşallah. Bu tempoya dayanmak yürek ister, ruh ister, enerji ister. Biz iyiyiz iyi. Psikolojisi bozuk olan İstanbul'muş meğerse. Hatta psikopata bağlamış.
Ohh be... Aman bize bir şey olmasın da İstanbul'u bu haliyle kabul ederiz. Öyleyse benim bu haplara da ihtiyacım yok. Dökeyim mazgallara İstanbul içsin. Onun daha çok ihtiyacı var. Ne yapalım; onun da dünyadaki rolü bu demek ki. Biz iyiyiz iyi. Psikolojisi bozuk olan İstanbul!
İstanbul'u İstanbul gibi kabul edersek bir çok problemden sıyrılabileceğimize inanıyorum. Bu şehir hızlı ve renkli. Değiştirmeye kalkmayın. Ona ayak uydurup mutlu olmak daha kolay. Siz iyisiniz. Ben de iyiyim. Psikolojisi bozuk olan İstanbul bence...
Yazar Hakkında:Annemin anlattıkları ve benim hatırladıklarıma göre 5 yaşımdayken gazetedeki araba resimlerini makasla kesip biriktirirmişim. Bozuk para saymayı da yine 5-6 yaşımda öğrenmişim. Bu durum dedemin çok hoşuna gittiği için bana saydırmak üzere bozuk para biriktirmeye başlamış. Çelik kasadan bihaber olan ben, sahip olduğum bozuk paraları muhafaza edebilmek için konserve kutusuna benzeyen kumbaralardan almışım. 7 yaşımda ise oynamadığım oyuncaklarımı mahallede satarak ticarete başlamışım. O gün bugündür ticareti ve para kazanmayı severim. Gelirinizi arttıracak ve iş hayatınızda hızınıza hız katacak makaleler okumak isterseniz benim bloguma da beklerim. www.HizliAdam.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder