10 Ağustos 2014 Pazar

Yalaka Selim mi yoksa Pısırık Niyazi mi!

İlkokuldaki sınıf başkanı seçimlerini hatırladım şimdi. İki aday olurdu genelde, ikisi de birbirinden kıl! Biri olur olmaz her şeyi öğretmene gammazlayan yalaka Selim; diğeri de sınıfın uzun boylu yaramazları tarafından ezik muamelesine layık görülen, çalışkan ama pısırık Niyazi..
Bu gibi durumlarda ne yapardım hiç anımsamıyorum, çoğunlukla seçimi protesto edip boş oy mu verirdim, olabilir.. Çünkü benim için Selim ya da Niyazi fark etmezdi, ikisini de sevmezdim. Yıl bitince en çok da pısırık Niyazi'nin ya da yalaka Selim'in saçma başkanlığından kurtulduğuma sevinirdim. Sonra yeni bir yıl başlardı ve yine büyük olasılıkla sevmediğim biri başkan olurdu. 
“Madem başkan adaylarını sevmiyordun, sen niye aday olmazdın ki?” diyenleriniz var biliyorum. Benim hiç başkan olmak gibi bir arzum olmazdı ki, kültür ve edebiyat koluna seçilir paşa paşa kitaplarımı okurdum, hem sonra başkan olmak bence saçma bir şeydi. Sahte bir güçtü, sınıf başkanının saltanatı “örtmen” gelinceye kadardı zira.. Başkanların, öğretmen sınıfa girmeden önceki “Susun bak fena olur, susun yoksa örtmene söylerim, tahtaya adını yazarım!” şeklindeki efelikleri kapı açılınca pıs diye sönerdi. Sınıf başkanı denilen şahsiyet, öğretmene kendini şirin göstermek için sınıf arkadaşlarını ayak üstü satan kötü karakter değil miydi? Yetki sarhoşluğu ile egosunu kısa süreliğine tatmin eden sınıf başkanı, kendini aynada dev gören bir cüceden başka neydi ki? Zira hepimiz cüceydik, küçüktük, ne farkı vardı ki O'nun bizden?

Düşünürken aklıma geldi şimdi, öğrencilik hayatım boyunca sınıf başkanlarını ve başkan adaylarını hiç sevmeyişimin acaba bu insanların ortak kişilik özellikleri ile alakası olabilir miydi? Tabi ya, güce tapan, pozisyonu gereği insanlara rahatça eziyet edebilen, şantaj yapabilen, kendi başarısızlığını ört bas etmek için herkesi gözünü kırpmadan harcayabilme potansiyeli olan, sanki kendisi de diğer arkadaşlarıyla aynı yaşta ve hormon seviyesinde değilmiş gibi yüzüne sahte bir ciddiyet maskesi takan, çıkarcı, bencil, üstüne üstlük sınıfın ajanı değil miydi onlar? Düşünün, öğretmen sınıfa gelmeden önce, yani daha ders başlamadan önce, insanın  yanındaki arkadaşıyla konuşmasının suç sayılması kadar saçma bir şey olabilir miydi? Saçmaydı ama otorite bunu istiyordu, zira bir saçma kural olmalıydı ki başkan da bu saçma kurala karşı çıkanlara başkanlığını yapabilsin, gücünü gösterebilsindi..

Hayat da aynı bu ilkokul sınıfları gibi işte. Birileri gösterişle, büyük ihtişamla başkan oluyor, otoritelerini göstermek için de koydukları saçma kurallara koşulsuz şartsız riayet etmemizi istiyorlar..



Açıkçası ben sıkılıyorum bu otoriter şaklabanlıklardan.. Benim için A kişisi, B kişisi gelse de hiç fark etmiyor kafası aynı veya benzer zihniyette olduktan sonra.. İlkokulda ya da lisede sevmediğim Selim ya da Niyazi başkan olduğunda onları yok sayıp nasıl ki kitaplarıma gömülürdüm, yani onların eline koz vermezdim, yine öyleyim.. Kaale almıyorum saraylarını da soytarılarını da.. Sadece çok sıkıldım bu yaşanan tiyatrodan. Artık senaryo ve kahramanlar değişsin istiyorum, taze hikayelere ihtiyacım var, daha doğrusu merak etmeyi bile özledim.. Çünkü yıllardır olan biteni ezberledim artık..

Aslında düşünüyorum da okul yıllarında sınıf başkanı diye bir şey olmamalı. Öyle bir eğitim verilmeli ki çocuklara, elinde sopa sallayan biri olmadan da efendi efendi durmayı, başkalarını rahatsız etmeden yaşamayı bilebilsinler..
Bu seçim saçmalığı ve de zulmü çekilir dert değil zira.. Çoğunluğun oyunu aldı diye yalaka Selim veya pısırık Niyazi'ye katlanmak zorunda olmak cidden insanı çok ama çok yoruyor..


İstemiyorum başkan maşkan kardeşim, yöneticiler olmadan hayat daha güzel...
Onların ayrıcalıklı yaşamları, zenginlikleri, entrikaları, sadece güce tapan içi boş yaşam felsefeleri, kendilerini üstün insan gibi görme gafletinde bulunmaları, çevrelerine yağdırdıkları emirler talimatlar, etrafındaki şemsiye tutucuları, kapı açıcıları; çoğunluğun oyları ile bütün bunları elde etmelerine rağmen çoğunluğu hiçe sayan yaklaşımları, çoğunlukla muhatap olmayan ukala tavırları, dayatmaya çalıştıkları saçma kuralları ile  yani sistemlerinin bütün yozlukları ile birlikte benden uzak olsunlar...

Ömür dediğiniz hızlı geçer; 5 sene Selim'le, 5 sene Niyazi ile ömrümü çalmaya ne hakları var??


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder