19 Ağustos 2014 Salı

Şirin'le beni Şirin Payzın!

Hiç kenardan dolaşıp ima ederek kapalı kapalı yazmayacağım. Konu belli, dün akşam Şirin Payzın'ın Muharrem İnce'yi konuk etmesidir bugün beni böyle dellendirip yazdıran şey..
Baştan söyleyeyim, Muharrem İnce'nin fan grubundan falan değilim. Sadece muhalif seslerin daha çok konuşmasını isteyen sıradan bir televizyon izleyicisiyim.

Dün akşam beni ve de Twitter camiasını dellendiren olay şöyleydi, izleyenler biliyor:
Şirin Hanım her zaman olduğu gibi provokasyona oldukça müsait bir konu ve konuk seçmişti. CHP'de kaynayan kazan olur da üzerine hangi gazeteci atlamaz ki, o kazanı azıcık da kendileri karıştırabilirlerse eğer, değmeyin bu gazetecilerin keyfine! Şirin Hanım'ın da gayesi zaten belliydi, ortada bir kaynayan kazan var, azıcık da O karıştıracak, kazanın ne rezil bir şey olduğunu cümle aleme gösterecek, zaten bunlardan bir cacık olmaz hesabı ile sallayacaktı bol keseden. Tuzak soru sormaya kalıyordu iş, ki bu işte de ustaydı nasılsa hanımefendi.. 

“Kurultayı 15 günde toplayalım ki muhalif sesler kendilerini anlatamasınlar” temelinde bir entrika döndüğü için ortada, ne yapsın İnce, Şirin Hanım'ın sivri yaklaşımlarını da göze alıp programa katılmak zorunda kalmış bence.

Konuyu dağıtmayalım, Şirin Payzın hanımefendi her zaman olduğu gibi gayet heyecanlı, yerinde duramaz hallerde, eli kolu sürekli hareketli ve yine her zaman olduğu gibi “Şimdi bu konuğu öyle bir ters köşeye yatıracağım ki, nasıl yürekli ve de zeki bir gazeteci olduğumu dünya alem görecek”ana fikri neredeyse okunabilir açıklıkta göz parlamalarıyla açtı programını. Bakışlarından “ben” akıyordu hiç kusura bakmasın. Küstah bir samimiyet bu, hem gülüyor, hem dişlerini gösteriyor, rakibini alt etmeye yemin etmiş bir gladyatör edasıyla sanki arenaya çıkmış gibi.. Bu nasıl bir yenme içgüdüsü, bu nasıl bir tavan yapmış ego ki, başımızı kaldırıyoruz kaldırıyoruz bir türlü yetişemiyoruz kendisine..

Şirin Hanım lütfen kusura bakmayınız, ama bana böyle hissettiriyorsunuz. Zaman içinde siz ve sizin gibi ekran karşısında olma sorumluluğunu, daha doğrusu “tarafsızlık” kurallarını yerine getiremeyen gazetecilerin tavırları bende nefret uyandırıyor. Mesela aynı duyguları Enver Aysever'e karşı da hissediyorum. Artık O'nun değil programını izlemek, yüzünü görmeye bile tahammülüm yok. Nasıl bir ukalalık, karşısındaki konuğu ezme çabaları.. Siz gerçi O'nun kadar değilsiniz; zira O kimi çağırırsa çağırsın konuşturtmuyor, siz en azından fikirlerini beğendiğiniz- muhalif olmayan- konuklarınız karşısında süt dökmüş kedi gibi oturabiliyorsunuz. İktidardan bir konuk çağırınca olanca hanımefendiliğinizi takınıp konuğunuza saygı gösteriyorsunuz. Sizin derdiniz muhalefetle, onlardan birini çağırınca siz artık dişi bir savaşçıya dönüşüyorsunuz. Sizi de görünce kanal değiştirmek istiyorum evet, ama maalesef muhalefeti o kadar az yerde görebiliyoruz ki bazen mecburiyetten size katlanmak zorunda kalıyorum, dün akşam da öyleydi. Size rağmen izledim programı.. Ama yakında sizi de görür görmez zap yapacağımdan hiç kuşkunuz olmasın. Çünkü ukalalığa ve saygısızlığa tahammül edemiyorum kusura bakmayınız.



Bir gazeteci kendini neden bu kadar sever, kafası uyuşmuyorsa karşısındaki konuğuna yaklaşımında saygı sınırlarını zorlar, neden konuğunu ters köşeye yatırma hırsı ile dolup taşar, konuğunun moralini bozmak için elinden geleni neden yapar ve bütün bunlar nasıl bir tatmin sağlar o kişiye hiç bilmem. Doğrusu böylesi bir ego patlaması yaşamayı bilmek de istemem, kendilerine sadece acıyorum. Zira binlerce insanın nefretini kazanıyorlar, binlerce insan onlar adına evrene negatif enerji fırlatıyor. Dün akşam Twitter'da #inceyesorumvar hashtag'i TT olmuştu, açın bakın göreceksiniz ki sorudan çok herkes Şirin Hanım'a eleştiri yapmakla meşguldü. Ben kendisinin yerine olsam o yazılanlardan sonra gerçekten uyku uyuyamazdım, mesleğimi sorgulardım. Nasıl bunca eleştiriyi yok sayıyorlar onu da gerçekten anlamıyorum.

Neresini anlatsam ki, Şirin Hanım “arkanızda Baykal mı var?”diyor mesela, bunu sorarken “Evet Baykal var” cevabı almak istiyor belli ki.. İnce böyle olmadığını söylese de aradan 5 dakika geçince Şirin Hanım benzer bir soruyu yine soruyor. 
“Arkanızda Baykal mı var?”
 İnce gerçekten de sabırlı insanmış, bu çapraz ateş karşısında sükunetini iyi korudu, kendisini gerçekten de bu anlamda tebrik etmek lazım.

Bir ara İnce, “Siz beni benden daha mı iyi biliyorsunuz?” dedi. Şirin Hanım konuğu adına yorum yapmaya ve  ısrarlarına devam etti yine de! İnce'yi sinirlendirecek soruları birbiri ardına sordukça kadının gözlerindeki vahşi pırıltılar öyle belirgin hale geliyordu ki! Avını parçalamaya hazır vahşi bir kuş gibiydi Şirin Hanım. Dediğim gibi İnce fanı değilim, beğenirim beğenmem o ayrı. Ama işte üzerine ölü toprağı serpilmiş bir muhalefet partisinde bir enerji açığa çıkıyor, bu en azından umut verici bir şey öyle değil mi?  Bırakın da kendilerini ifade etsinler, bırakın da partideki ölü toprağı dağılsın.. Ama Şirin Hanım, “CHP oyunu %10'dan 26'ya çıkardı, niye başarısız diyorsunuz ki?” gibi bu enerjiyi yok edecek öyle saçma sorular sordu ki, ben gerçekten izlerken yoruldum ve inanın o saçma sorular yüzünden Şirin Hanım benim gözümde değil şirin bir hanımefendi, korkunç bir büyücü kılığındaydı.. Muhalefet hep muhalefette kalsın, onları ezelim, köşeye sıkıştıralım mantığı ile hareket eden bu gazeteciler acaba yastığa başlarını koyduklarında hiç vicdan muhasebesi yapmazlar mı, susturdukları o insanlar kabus olup geceleri uykularını kaçırmaz mı?

Bir de herkesin merak ettiği şu soru var:
Şirin Hanım ve O'nun familyasından olanlar, atak gazeteci geçinenler, acaba iktidardan bırakın genel başkanı, herhangi sıradan bir vekile de aynı soruları aynı tavırla, aynı bakışlarla sorabilirler mi? Cevapları "Evet" se yazdığım her sözcük "yok" hükmündedir!

Yok cevap veremeyip kem de küm edeceklerse eğer,  böyle programlarla gazetecilik yapmaya devam etme niyetindeyseler;  ben her akşam belgesel izlemeye razıyım, penguenler çok daha Şirin değil mi zaten!





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder