30 Aralık 2014 Salı

2014'te Neler Oldu Neler!



OCAK
15     Doğumunun 112. yıl dönümünde Nazım Hikmet anısına İstanbul'daki Sanatçılar Parkında bir anıt açıldı. İki Kıtaya Nazım Hikmet Köprüsü adını taşıyan anıtı Kars'ta yıkılan İnsanlık Anıtı'nın da heykeltraşı olan Mehmet Akyol tasarlamış. Anıtın açılışını Yaşar Kemal yaparken sunuculuğu Enver Aysever üstlenmiş.

17  İhsan Oktay Anar'ın son romanı Galiz Kahraman raflara çıktı. Her romanı büyük heyecanla beklenen romancının Yedinci Gün'den kısa süre sonra çıkan bu yeni romanı tahmin edilen heyecanı yaratmadı gibi geldi bana.



ŞUBAT
19  İstanbul Anadolu Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi ilk kez korsan kitap için hapis cezası verdi.


MART
11  Ekmek almak için sokağa çıktığı sırada bir polis tarafından kafasından gaz fişeği ile vurulan 14 yaşındaki Berkin Elvan 269 gün komada kaldıktan sonra vefat etti. Söyleyeceklerim bu kadar.


NİSAN
18    Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez zatürre yüzünden hayatını kaybetti. Daha önce de hakkında sık sık öldüğü dedikodusu çıkan yazarın okuyucuları haber yine asparagas çıksın istedi ama bu kez büyülü gerçekçilik öksüz kaldı.






MAYIS
13  Soma'daki madende büyük bir facia yaşandı. 301 işçi öldü. Günler süren çalışmalarda ve sonrasında yaşanan skandallar birbirini izledi. Emile Zola'nın kömür madenindeki korkunç şartları ve isyanı anlattığı Germinal adlı romanın yazıldıktan onlarca yıl sonra hala güncel olduğu anlaşıldı.



HAZİRAN
4    Açlık Oyunları romanında asi Katniss'e minnettarlık ve otoriteye sessiz bir isyan anlamına gelen üç parmak selamı Tayland'da askeri darbe karşıtları tarafından kullanılmaya başlandı. 

20    Emrah Serbes'in Gezi Direnişi'ni kendine sahne tutan romanı Deliduman raflardaki yerini aldı. Büyük ilgiyle karşılanan roman Selim İleri'nin de övgüsüne mahzar oldu. İleri gazete yazısında ''Bütün kıskançlığımla başarınızı kutlamak zorundayım. Deliduman bugünün romanı. Şimdinin romanını yazmak, bence hayli zor. Hiçbir şeyin ödeşmesi yapılmamış. Siz bu çetinceviz sorunu yenmişsiniz.'' dedi. Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.

25    Türk edebiyatının öncü öykücülerinden Sait Faik Abasıyanık'ın ölümünün 60. yılında onun anısına bir müzik-edebiyat buluşması hazırlandı. Yazarın hayatının büyük bölümünü geçirdiği Burgazada'da prömiyeri yapılan eseri Fazıl Say besteledi.



27     ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Hard Choices adlı bir anı kitabı yazdı. Kitabın satışı Çin'de fiili olarak yasaklandı. Çinli yayınevleri kitabı çevirmeyi reddetti, dağıtımcılar İngilizce kopyaları dağıtmayı kabul etmedi. Yasağın nedeni olarak  Clinton'ın kitabında Çin yönetimini ve mevcut sansür rejimini ağır şekilde eleştirmesi olarak gösteriliyor. Böyle olunca eleştirilere insanın inanmayacağı varsa da inanası geliyor.


TEMMUZ
2   Yazar Emrah Serbes CNNTURK'te yayınlanan Mesut Yar'ın Burada Laf Çok adlı programına katıldı.  Programa 31 Mayıs 2013 gecesi haber müdürünün odasına penguen belgeselini takalım mı diye giren adamı merak ettiği için katıldığını söyleyen Serbes, zamanın başbakanına ''istediğiniz zulmü yapın gözlerimizde korkuyu göremeyeceksiniz, asla (…) siz öyle ucuz kabadayıysanız, ben de Behzat Ç.'nin yazarıyım, doktor değiliz belki ama bizim de hastamız çok'' atarını da yaptı. Elbette hemen "son milyon bükücü Bilal" tarafından hakaret ettiği iddiasıyla dava edildi,  beraat etti tekrar dava edildi. Korktuğunu sanmam.



  Türkiye üzerine pek çok araştırması ve kitabı bulunan BBC'nin Türkçe yayın bölümünü 14 yıl yönetmiş olan Andrew Mango hayatını kaybetti. Andrew geride pek çok eser yanında Atatürk üzerine yazılmış en nitelikli kitap olan Atatürk kitabını da bıraktı.

17   İsrail Gazze'ye ağır şekilde saldırmaya başladı. Sivil kayıpları öyle bir seviyeye geldi ki en büyük İsrail sempatizanları bile durumu eleştirmeden duramadı. Yahudi olsun olmasın pek çok yazar da olaya tepki gösterdi. Türkiye'de ise haksızlığa itiraz etmekle ırkçılık arasındaki fark derhal kayboldu. Ömrü boyunca 3 kitap okumamış ''müslüman''lar Mario Levi gibi azınlığa mensup yazarları boykot çağrısında bulundu.

18   Kerala Üniversitesi'nde konuşan ödüllü yazar Arundhati Roy Mahatma Gandhi'nin pasif direniş öğretisinin kast sistemine dayandığını savunarak "üniversitelere onun adını vermeli miyiz" diye sordu. Roy'un açıklaması tepki çekti; kimisi cahil kimisi reklam peşinde dedi ama Gandhi'nin sınıf sistemine nasıl baktığının bir tartışma konusu olduğu gerçeği değişmedi.


AĞUSTOS
24   1938 tarihli ilk Superman çizgi romanı ebay üzerinden açık artırmayla 3,2 milyon dolara satıldı. Böylece en pahalı çizgi roman ünvanını da kazandı.



EYLÜL
13   Jane Austen hayranları ilki 2001'de düzenlenen Jane Austen Festivali'nde Guiness Rekorlar Kitabına girebilmek için Austen'ın eserlerine konu dönemim kıyafetlerini giyerek Bath şehrinde bir araya geldi. Ne rekoru kıracaklarmış diyebilirsiniz. En kalabalık ... dönemi kostümleri giymiş insan topluluğu rekoruymuş hedefleri efendim. 550 kişi ile de başarmışlar üstelik. 


EKİM
7   John le Carre'nin Gece Müdürü isimli 1993 tarihli romanının BBC tarafından 6 bölümlük bir diziye uyarlanacağı açıklandı. Başrollerin Hugh Laurie ve Tom Hiddleston tarafından canlandırılacağı söyleniyor.

   Edebiyat dalında Nobel Ödülü'nü, yine beklenmedik bir isim, Patrick Modiano kazandı. 


KASIM
11   Tıbbi gerilim romanları Türkiye'de çok sevilen Tess Gerritsen Üsküdar Üniversitesi'nde bir söyleşiye katıldı. 


ARALIK
24   Kitap Notları üçüncü yılını tamamladı :)

2015'e girmeden önce son içsel yolculuk!

Evet ülkede abuk subuk şeyler yaşandı ama yine de 2014 benim evimde, ruhumda huzurlu bir yıldı. Sanırım kendi farkındalıklarım arttı, huzurumu bozan ortamlara, işlere, insanlara “hayır” demesini daha çok bildim sanki.


Tabi ya, çok sevdiğim yazma işini profesyonel hayata taşıdım mesela, artık işim sadece yazmak. Tişörtün etiketinde “a” harfi unutulmuş, montların 1000 tanesinde baskı hatası olmuş, kumaşlar yetmemiş, düğmeler yanlış gelmiş gibi düşününce saçma gelen gereksiz stresler vardı tekstil hayatında. Sanki fersah fersah uzaklaştım o dünyadan. Artık sadece araştırıyorum ve yazıyorum. Haa zor elbette, beyin yorgunluğu haddinden fazla. Ama olsun, seviyorum ben. İleride roman yazacağım günler de gelecek biliyorum.

Sigara bağımlılığından kurtuldum, bu da şahane bir kazanımdı benim için. “İnsan isteyince her şeyi başarır!” adlı yaşam felsefeme bir çakıl taşı daha eklemiş oldum. Ne de güzel oldu, aferin bana...


Canımı sıkan insanlarla arama çat diye mesafe koyabiliyorum artık, dolayısıyla da beni üzemiyorlar. Eskiden olsa aman ayıp olur, aman kaç yıllık arkadaşım, aman yüz yüze bakıyoruz falan derdim. Artık öyle demiyorum, kapris çekmek yok, oh rahatladım! Neden aramıyorsun diyenleri iyicene aramıyorum mesela. Şunu yap, bunu yapma gibi emrivaki yaklaşanlara direkt kapılarımı kapattım. Yakınmış gibi davranırken alttan alta iğneleyenleri de ilgisizliğimle cezalandırıyorum. Daha ne olsun ki! Hep birilerini üzmemek için yaşanmıyor gerçekten de. Evet özel birkaç kişiyi üzmemek gerekir doğru, ama gerisi için artık özel çaba harcamıyorum. Hafifledim.

Bir de affetmeyi öğrendim. Daha doğrusu beni üzen insanları artık kafama takmayıp içten içe “sizi affettim, artık özgürsünüz” terapisi yapıyorum, ohh sen sağ ben selamet. İnsan negatif enerjilerin her türünden uzak durmalı.


Hayatın değerini daha iyi anlıyorum sanırım, bu da içimi huzurla dolduruyor. Evet birçok olumsuzluk var bakıldığında, ama olsun ben şükretmeyi de biliyorum. “Thankfull” olmak diyor ya İngilizler, öyle işte. 2015'e sağlıkla ve iç huzuruyla girdiğim için şükran dolu içim.

Birileri kalkmış gavur icadı bu işler diyor, her sene olduğu gibi yine aldırmıyorum. Yeni başlangıçlar güzeldir, yeni başlangıçlar enerji verir insana, yeni başlangıçlar tazeliktir. Dolayısıyla 2015'e girerken kim ne derse desin heyecanlı ve de mutluyum.



Akşama nevaleler ufak ufak hazırlandı, bir iki meze yapılacak, "çoook eğleneceğiz çoook!" diyesim geliyor, dedim ya nedense bu yılbaşında içim sanki daha bir kıpırtılı gibi... 

Yeni yıl dileğimi mi soruyorsunuz, şöyle:

Geçen sene dilemeyi unuttuğumuz bütün güzellikler 2015'de gerçekleşsin...
Ve içimiz sevgi ile dolsun bu yıl, sevgi dolu olan yüreklerin dilekleri zaten gerçek olur...



O halde geleneği bozmayıp sabahın bu saatlerinde Zeki Müren'le girelim yeni yıla hep birlikte..

Merhaba 2015



Bir senenin daha sonuna geliyoruz ya ister istemez geriye dönüp değerlendirme yapmak istiyor insan. Gerçi blogda en son hoşgeldin 2014 demişim ve şimdi 2014’e güle güle, 2015’e ise merhaba diyoruz. Zaman çok hızlı geçiyor… Tam zamanlı çalışıp, yarı zamanlı gezerken bir de blog ve sosyal medya hesaplarına zaman ayırmak oldukça zor. Zevkli elbette ama bir o kadar da meşakatli… Bu vesileyle yeni yılın ilk dileğini dile getirip; 2015’te daha çalışkan bir blogger olup, blogu daha güncel tutmayı diliyorum :)
  
Bangkok'ta girdiğimiz 2014, bizim için dop dolu bir sene oldu. Görmek istediğimiz yerler listemize bir çok tik attık. Hatta gelecek için listemizi genişlettik bile. Dünyanın henüz %17‘sini görebilmişken ve önümüzde daha %83 gibi büyük bir hedef varken yine de sevdiğimiz yerlere tekrar tekrar gitmekten kendimizi alıkoyamadik. Gönlümüzde derin yer eden Tayland’a geçen sene ben ikinci Tamer ise üçüncü kez gitmiş olduk ve bunun Tayland’a son gezimiz olmadığını çok iyi biliyoruz. Sevgili 2015 senden bir Tayland gezisi daha bekliyoruz :)

YAZININ DEVAMINI okumak icin TIK TIK TIK»

29 Aralık 2014 Pazartesi

2014'ün en bi öz bi tv olayları!

İşte geldi yine aralık ayının 30'u. Yılın son günlerinde geçmiş yılın muhasebesini yapmak, yeni yıla dair dilekleri ve umutları sıralamak âdettendir. Ben de televizyon programları üzerinden yapacağım geçmiş yılın değerlendirmesini. Buna mecburum, açık açık yazsam maazallah, hakaret davası falan açarlar kaldıramam. Uslu olup kuzu kuzu magazin anlatacağım bu nedenle:

**2014'de yılın televizyon olayı, reyting sisteminin değişmesi

Bence yılın tv olaylarından en önemlisi, reyting sisteminin değişmesi olmuştur. Yeni sisteme göre “Beyaz Türkler” olarak aşağılanan grup, artık televizyonda izleyecek program bulamayacak! Dizileri ise bu grup şimdiden unutsa iyi olur. Gazamız mübarek olsun!


Eskiden AB denilen bu grubun beğenileri saptanırken deneklerin eğitim seviyesi önemliydi, ama maalesef artık bu sistem değişti. Yani istediğiniz kadar okuyup diploma alın, rafine zevkler edinmek için yıllarınızı entelektüel dünyaya yatırım yapmaya harcamış olun, artık televizyonda izlemek istediğiniz programları belirleyen kitlede eğitim şartı aranmıyor! Yani 5000 lira geliri olan, ama hayatında eline bir kitap almamış, bir kere bile tiyatroya gitmemiş, nasıl seçildiği muamma olan deneklerin evlerindeki reyting ölçme aletleri ne gösteriyorsa onu izletiyorlar bize. Demokraaasi sandık demek zaten, son yıllarda en sık duyduğumuz cümle de “Milli irade ne derse doğru odur!” değil miydi? Milli iradeden her gün uzaklaşıyorsanız ve onu tanıyamıyorsanız bu da sizin sorununuz! İzlemeyin televizyon, henüz kapanmamışken tiyatroya gidin, sinemaya gidin, ya da eski dizileri, filmleri, programları düşünerek kendi kendinize avunun!



Her ne kadar son zamanlarda kendini tekrar ettiği için sıksa da olsun artık bir Yalan Dünya yok mesela. Kendi halinde bir dedektif olan Galip Derviş'in bile geçen akşam final bölümü vardı. Düzgün düzeyli bir aile dizisi olan, yılların sanatçısı Perran Kutman'ın oynadığı Ah Neriman 3-4 bölüm sonra kaldırıldı. Hatta dün gazetede okudum, Perran Hanım bu duruma o kadar üzülmüş ki, avuç avuç saçları dökülmeye başlamış! Kurt Seyit ve Şura bile Kıvanç Tatlıtuğ'a rağmen dayanamadı bu sisteme. Aykırı Sorular'da Enver Aysever'in tepeden
bakan hallerini hiç sevmezdim, onu bile mumla arayacağım aklıma hiç gelmezdi. Halkımız istiyor diye hani bir dönem arabeski yüceltmişlerdi ya, benzeri bir dayatma dönemi daha yaşıyoruz. Çoğunun adını bile bilmediğim, ama sayılarının 90'ı bulduğu söylenen garip dizilerde garip garip hikayeler anlatıyorlar artık. Bense çoktan Fransız kaldım bütün bu olup bitene..

Yani demem o ki, geçen sene televizyonlarda cahiliyeye methiye devri resmen başlamıştır, bu böyle biline! Bir zamanlar TRT2'de Pazar Konserleri vardı bilir misiniz, klasik müziğin en seçkin örnekleri yer alırdı, ahh ahh gıymatını bilememişiz!


** Televizyonun dahi çocuğu Acun, kanal satın aldı.

Gerçi 2013'ün sonlarında gerçekleşti bu olay ama 2014'de yankılandığı için ben konu başlığı olarak ele almak istedim. Elbette kazancında parasında pulunda gözüm yok. Ama işte insan inanamıyor. “Pre-intermediate” olduğu izlenimini uyandıran bir İngilizce ile dünyanın çeşitli ülkelerinin sahillerinde dolaşıp bikinili ablalara “meraba Türkiye” diye el sallatan bu arkadaş, artık bir medya patronu oldu! İnsanların eğlenmeye ihtiyacı var diye önce kanaldaki bütün ciddi haber ve düzeyli magazin programlarını kaldırdı ve şu anda Türkiye Acun ile eğleniyor. O ses bu ses takılıyorlar... Yani demem o ki, artık biz tv8 ile eğlenen bir toplum olduk. Devekuşu kabare düzeyinden fersah fersah uzaklaştık netekim. Ee her sistem kendi zenginlerini ve kendi eğlence anlayışını yaratır. Acun da bu dönemin zengini, yeni trend eğlence anlayışı da böyle. Yapacak bir şey yok!

**Kavgasız gürültüsüz tartışma programı kalmadı!

Eskiden sadece muhalif seslerin çıktığı tartışma programları olurdu. Yani işte duymak istediklerimizi birileri söyler, biz muhalifler de azıcık rahatlardık. Artık öyle bir şey yok, “ille de sağdan ve soldan birileri olmalı ki tartışma demokratik olsun!”kılıfı altında muhalif seslerin susturulduğu, kavga gürültü ile geçen sözüm ona tartışma programları var artık merkez medyada. Şirin Payzın'ın programını saç baş yolmadan izleyemezsiniz mesela, Ahmet Hakan derseniz keza öyle. Kadrolu tartışmacılar var, çıkıp birbirlerine bağırıyorlar, kimsenin kimseyi dinlediği yok. Ben şahsen kendime bu kadar eziyeti reva görmüyorum ve hiçbirini izlemiyorum. Sonra ne oluyor, hiç bir şey olduğu yok, olaylardan kopartıyorlar insanı zorla. İstenen de bu değil mi zaten. Ee televizyon yaşamı yansıtıyor. Sahi siz meclisi hiç bu kadar düzeysiz görmüş müydünüz?

** Nazlı Ilıcak magazinci oldu!




Haftasonu gözlerime inanamadım, Kanal D'de “Nazlı Ilıcak'la pazar gezmesi” adlı bir magazin programı vardı. Nazlı Ilıcak Fatih Ürek'İn evine gitmiş ve bildiğiniz magazin geyiği yapıyordu. Yıllarca tartışma programlarının kadrolu elemanı olup iktidarı övmek için kendini parçalayan Nazlı Hanım, artık muhalif olmuştu ve üstüne üstlük magazin programı yapıyordu! Buna ne diyebilir ki insan!
Kırmızı kar yağarsa da şaşırmayacağız artık. Hatta aynı performansı Nagehan Alçı'dan da bekliyorum ben. Kendisi eğer sabah şekerleri programı sunarsa hiç şaşırmayacağım. Tamam insan paraya ihtiyacı varsa her işi yapar da yılların Nazlı ılıcak'ını çözebilmiş değilim! Demek ki o gerçek bir kez daha kanıtlanmış oldu:
Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir!” Ben burada 2015'e umutla bakabilmenin ipuçlarını da görüyorum. Nazlı Ilıcak önce muhalif, sonra da magazinci olmuşsa, demek ki kimler ne olmaz değil mi ama!

**Kim kiminle nerede nasıl?
Madem magazin haberi yapıyoruz, hakkını verelim. Devam ediyorum ben:
Yılmaz Erdoğan âkil adam oldu, BKM mutfağın çömezleri de ülkemizin güzide komedyenleri olup çıktılar. Hatta öyle bir yükseldiler ki, Vodafon gibi dünya devi firmaların reklam yüzü bile oldular, paraya para demiyorlar. Yıllardır havuçlu ana ve hıyarlı babaya yıkıla yıkıla gülüyoruz ülke olarak... Recep İvedik 248 vizyona girecek neredeyse, serinin her filmi rekordan rekora koşuyor. Ha sahi bir de Yavuz Bingöl var, kendisi merdivenleri üçer beşer atlıyor. Osmanlı döneminde Nedim vardı yanılmıyorsam, Nedim misali yeni fenomenlerden.
....
Bir zamanlar TRT-2
Daha çok şey var anlatacağım, koca yılın muhasebesi öyle kolay kolay biter mi... Yarına devam ederiz, bu arada sizin aklınıza gelenler olursa çekinmeyip yorumlarınızla katkıda bulunmanızdan mutluluk duyarım. Birlikte 2014'ü düzeyli magazinle kapatalım, anımız olsun :)


Nice - Fransa

Nice Fransanın güneyinde Fransız rivierasında bulunan Fransa'nın 5. büyük kenti. Benim en sevdiğim şehirlerden biri oldu bu gezide. Belki de güneşin etkisiyle çok keyif aldım ve rahatlamış hissettim bu güzel şehirde.
Tarihine gelince; 
Nice M.Ö 500'lerde Yunanlılar tarafından kurulmuş. M.Ö. 200'ler gibi de romalıların hakimiyetine geçmiş. Uzun yıllar İtalyanların hakimiyeti altında kalan şehir 1860 yılında Fransızların eline geçmiş.
Ama bu güzel yeri sadece Fransız ve İtalyanlar değil, herkes hakimiyet altına almaya çalışmış. Bunlardan biri de Osmanlılar.
Osmanlıların attığı top güllelerinden birisi

1543 yılında Barbaros Hayreddin Paşa 110 kişilik bir donanmayla İstanbuldan yola çıkar. Niyeti akdenizde İspanyolların hakimiyeti altında bulunan liman şehirlerini ele geçirmektir. Ostia, Messina gibi İtalyan şehirlerini bombalar, Marsilyadan sonra Savoi düklüğünün hakimiyeti altındaki Nice şehrini kuşatır ve bir kaç gün içinde de şehri ele geçirir. Fakat şehirde bulunan kale hala savunmaya devam etmektedir. En sonunda kalenin direnci kırılır, askerler teslim olmak üzereyken kalenin surlarında bir kadın belirir (Catherine Segurana) Söylenceye göre burçların üstünde askerlere cesaret veren kadını gören bizim levendler bir anda çok şaşırırlar. Catherine "ben bu askerleri popomla yenerim" diyerek poposunu açıp levendlere gösterir. Bizim askerler de "tövbe estağfurullah" diyip arkalarını dönerler.  Bu anı fırsat bulan fransız askerleri de kalenin kapılarını açıp saldırıya geçerler ve kuşatmayı püskürtürler. Kaleyi almaktan ümidini kesen Barbaros Hayreddin Paşa da kuşatmayı kaldırmak zorunda kalır.  Kimi yerde Barbarosun kuşatmayı kaldırmadan önce Catherine'yi bulmak için şehirdeki bütün kadınları gemilere bindirip İstanbul'a getirdiği de söylenmektedir. Kuşatma Catherine yüzünden mi yoksa kışın gelmesi sebebi ile mi kaldırıldı bilinmez ama sonuçta Osmanlı donanması Nice'i alamamıştır. Segurana ise Fransanın milli kahramanlarından biri olmuştur.

Nice'de gezilecek yerler
Açıkçası Nice'i yıllardır Fransız sosyetesinin gözde tatil yeri diye duya duya gözümde çok büyütmüşüm. Gerçekten de çok güzel ama gidip de tatil yapamayacak pahalılıkta bir yer değil (aynısı Cannes için de geçerli ama orayı bu kadar sevmedim) Türkiye'ye döndükten sonra baktığımda kalınabilecek gayet keyifli ve uygun fiyatlı oteller buldum booking.com'da. Hatta eşimle özellikle bir yaz buraya tatile geliriz diye plan bile yaptık. Nice tatil şehri olmasının yanı sıra müzeleriyle de ünlü. Sahili bizim sahillerimiz gibi kum değil taşlık ama deniz pırıl pırıl. Birçok otelin deniz kenarında beach club'ı var. Kurulan iskeleler üzerinden denize giriliyor.
En keyifli yerlerinden birisi Promenade des Anglais (İngiliz yürüyüş yolu) denilen sahilde bulunan yol. Bu yol 1822 yılında yapılmış. O sene hasatlar kötü gidince boşta kalan işçilere İngilizler bu yolu yaptırmış. Yolun adı da böyle konulmuş.
Antika pazarı

Nice'de hergün kurulan Cours Saleya pazarı ise görülmesi gereken en keyifli yerlerden. Bu pazarda normalde meyve ve çiçek pazarı oluyormuş. Sadece pazartesi günleri antika ve ikinci el pazarı varmış. Bizim şansımıza da antika pazarına denk geldik. O kadar güzel şeyler satılıyordu ki aklım kalmadı desem yalan olur. Taşıyabileceğimi, bavula sığdırabilceğimi bilsem bir sürü şey alırdım buradan.


Ayrıca hep söylenen Fransız ukalalığı mı desem bilemedim o tavır yok burada. Herkes çok sıcakkanlı, çok yardımcı turistlere. Her yer rengarenk evler, pencereler... Sokaklarda gösteri sanatçıları, parklarda, meydanlarda gençler, güneşin keyfini çıkaranlar her yer cıvıl cıvıl. Nice'de yaşam sevinci fışkırıyor sanki her yerden...


Gelmişken sadece geceleri açılan ve en eski barlarından biri olan La Trappa'da birşeyler içmek de keyifli olabilir...
Place Massena Meydanı ise şehrin en önemli ve en büyük meydanı sanırım. Meydana açılan sokaklarda birçok cafe bulunuyor. Ayrıca meydanda bulunan ışıklandırma ve yaz aylarında serinletme amacıyla verilen soğuk su buharı da çok ilginç ve keyifli.

Massena meydanı ve su buharı

Nice'e gitmişken Hotel Negresco da görülmesi gereken yerlerden. Otel Pariste bulunan Eiffel kulesinin mimarı Gustav Eiffel tarafından tasarlanmış. Biz içini görmedik ama asıl görülmesi gereken yer içiymiş duyduğumuza göre.


Ayrıca Nice'de sanat severlerin mutlaka görmesi gereken iki müze var. Bunlar Matisse ve Chagall müzeleri. Turun gafletinden orayı da göremedim çok içimde kaldı ama tursuz bir dahaki sefere artık. Nice'e çok yakın olan Cagnes sur Mer kasabası da bir zamanlara Renoir'ın yaşadığı yermiş. Güzel sanatlar mezunu olan benim için en büyük hayal kırıklıkları oraları görememek...


Nice' de alışveriş
Buraya gelmişken lavanta ürünleri almamak olmaz tabii. 7-8 eu gibi fiyatlara çok şık lavanta torbaları satılıyor dükkanlarda. Bazılarında ise karışık kokulu otlar var. Ayrıca el yapımı sabunları da müthiş. Ünlü markaların da mağazaları var bolca. Zeytinyağı ve zeytinyağlı diğer ürünler de harika. Ayrıca buraya gelmişken Niçoise salatasını da denemenizi tavsiye ederim...

25 Aralık 2014 Perşembe

Monte Carlo - Monako



Monte Carlo Monako'nun en gözde ve en gösterişli semti. Kraliyet sarayının da bulunduğu Monako Ville bölgesinin alt kısmında kalıyor. Tıklım tıkış binaların ve son derece lüks yatların bulunduğu marinanın olduğu kısım yani. Monte Carlo bölgesine geçince lüksten ve ihtişamdan insanın gözleri parlıyor. Her yerde son model arabalar, çok şık kadınlar ve erkekler… Sanırım dünyanın en lüks arabaları Dubai'den sonra Monte Carlo'da bulunuyor.
Ayrıca Monako Ville'in aksine Monte Carlo bence gece görülmeli. Her yer o kadar ışıl ışıl ki. Yollardaki aydınlatmalar bile farklı.


Bunun yanı sıra En lüks, sosyetik cafe ve restoranlar da bu bölgede (Mesela Buddha Bar'a öyle elinizi kolunuzu sallaya sallaya pejmürde kıyafetlerle giremiyorsunuz. Zaten psikolojisi bozuluyor insanın oturanları görünce. Küçücük bir salatanın 30 eu olduğu restoranı tahmin edin zaten…)



Monte Carlo'nun en büyük özelliği ise meşhur kumarhaneleri ve F1 pisti. Kumarhanelere gezmek için bile girebiliyorsunuz ama kıyafetinizin düzgün olması gerekiyor. Terlik, şort vs gibi günlük kıyafetlerle almıyorlar içeriye. Herkes son derece şık ve bakımlı burada. Kumarhaneler sadece yabancılara açık Monako vatandaşı iseniz giremiyorsunuz. Kıbrısdaki uygulamayla aynı yani (gerçi kıbrısta giren çok vardı bir yolunu bulup ama burada daha sıkı sanırım denetlemeler). Eşimle kumarhanede şansımızı denemeyi çok istedik ama (özellikle sıkı bir poker sevdalısı olan eşim) şortlarla olduğumuz ve zamanımız da az olduğu için bu fırsatı kaçırdık. Başka zaman demeyeceğim çünkü bir daha geleceğimi pek sanmıyorum Monakoya.


Monako ve Monte Carlo bence bir kerelik görülecek yerlerden. Hem pahalı hem de turistik açıdan görülecek fazla birşey yok. Çok zengin olup, yatımla gelip kumarhanelerin keyfini çıkartsam başka tabii. 

Bunların yanı sıra futbol sevdalıları için enteresan bir nokta da sahil yolunda dünyaca ünlü futbolcuların ayak izleri ve imzaları dizili yan yana....

Ayrıntılı Monako / Monte Carlo ve diğer gezi fotoğraflarıma ana sayfada bulunan instagram adresinden ulaşabilirsiniz...

24 Aralık 2014 Çarşamba

2014 Yılı Raporu

Shakespeare & Co.


Kitap Notları'nın 24 Aralık 2014 tarihi itibariyle üçüncü yıllık raporunu arz ederim.

OKUNANLAR

18 kitap okudum: 11'i roman, diğerleri anı, biyografi, anlatı... 

Bu yıl işler çok kesattı. Uzun süredir bu kadar az kitap okumamıştım. Bunun nedenlerinden en önemlisi üst üste okumakta zorlandığım, okuma tempomu düşüren, zevkimi bozan kitaplara denk gelmem oldu. Mesela Son Sultan Ahmet Ertegün ve Rock'n Roll'un Yükselişi bir ayımı aldı. Benzer şekilde Huzursuz Adam da bir ay elimde süründü, bitmek bilmedi.

Okuduklarım içinde en sevdiğim üç ise şöyle:

          1. Deliduman - Emrah Serbes
          2. The Dinner (Akşam Yemeği) - Herman Koch
          3. Sesler - Dokuz Öykülü Bir Roman - Daniel Kehlmann

Bu yıl da hiç İspanyolca kitap okuyamadım, okuduğum kitapların 6'sı İngilizceydi.

Bu yıl kütüphane kullanmadım ama okuduğum kitapların 3'ünü ikinci elden satın almıştım. Bir kitabı takas yoluyla aldım, ikisini arkadaşımdan ödünç almıştım, birkaç tanesi de hediye olarak geldi. Yani pek yeni satın alıp okumadım.


KİTAP TRAFİĞİ

Ne kadar az okuduysam o kadar çok kitap hareketi olmuş kitaplığımda. 2014'te kitaplığıma toplam 45 kitap girdi. Bunlardan 9 tanesi yayın evlerinden gönderildi, 6 tanesini takasla edindim. İkinci elden 5 kitap satın aldım. Sanslıydım çekilişlerden de baya kitap kazandım :)

Tabi hep bana hep bana olmaz, biraz da vermek lazım: 2 kitabı Kitap Notları üzerinden hediye ettim, bir kitabımı sattım, 5 kitabımı da takasta verdim. Takas veya hibe için ayırdığım 10'a yakın kitabım daha var. Umarım severek okuyacak kişilere ulaştırırım.


KİTAP NOTLARI

Kitap Notları'nda 2014'te bu yazı dahil 33 yazı yayınladı. Bu yazılarda 22 kitap hakkında atıp tuttum. 5 kitabı da Mor Kitaplık'ta çekiştirdim.

2014'te yayınlanan yazılar içinden en çok Ankara Kitap Fuarı Notları 2014 ve Sesler: Dokuz Öykülü Bir Roman oldu ki Sesler'in neden bu kadar çok tık aldığı hakkında en ufak fikrim yok. 

Kitap Notları ise 2014'te yaklaşık 76 bin tık aldı, 206,5 bin tıka ulaştı. Ne uzadı ne kısaldı yani. Tüm tebelliğime, okuma yavaşlığıma rağmen durum iyi bence. 

Malum artık Twitter moda. Ondan da bahsetmeden bu raporu bitirmeyelim. Kitap Notları'nın şu an yaklaşık 2100 takipçisi var. Sizi de bekleriz: https://twitter.com/KitapNotlari.

23 Aralık 2014 Salı

Ayşe Kulin, Handan'la gönlümü aldı!

Hani bazı kitaplar vardır, elinize alırsınız, o kadar bırakamazsınız ki, mutfakta bir elinizle çorba karıştırır, diğer elinizle de kitabı tutup okumaya çalışırsınız! Handan da öyleydi benim için. Geçen cumartesi gecesi uyku öncesi 30-40 sayfa okudum, kalanını da pazar günü öğlene doğru bitirdim. Dedim ya, en son okuduğum, pek de hissedemediğim Füreya (yazısı burada)
kitabından sonra Ayşe Kulin Handan'la gönlümü aldı benim.



Ayşe Kulin - Handan


Halide Edip'in -kadın psikolojisini anlatan ilk yerli eser- olarak bilinen ünlü Handan'ını almış, kendi Handan'ıyla öyle güzel harmanlamış ki yazar, ortaya keyifle okunası bir kitap çıkmış, "emeğine ve yüreğine sağlık" demeliyim yeri gelmişken.

Evet kadınlar duygusaldır, duygusallıkları tavana vurduğunda, yani aşık olduklarında, yani terk edildiklerinde, hele bir de aldatıldıklarını hissettiklerinde neler yapmazlar ki!

Ayşe Kulin'in Handan'ında bir kadının duygusal iniş çıkış anlarında neler yapabileceğini görüyoruz, görmüyoruz aslında tanık oluyoruz, tanık da olmuyoruz belki de, içten içe yaşatıyor bize yazar olan biteni. Yani kitabı okurken Handan oluyoruz, kimi zaman Halide Edip'in Handan'ı, kimi zaman da Ayşe Kulin'in modern Handan'ı...

Aşklar, ihanetler, zorunlu yalnızlıklar ve hayatın getirdiği beklenmedik olumsuzluklar akıp giderken Handan hep ayakta, hep dimdik, hep güçlü... Yani bir kadının olması gerektiği gibi, veya zaten çoğunlukla olduğu gibi.

Handan-arka kapak yazısı


Kitap, dörtlemenin sonuncu kitabıymış:

Gizli Anların Yolcusu”'nda İlhami'yi, “Bora'nın Kitabı”'nda Bora'yı, “Dönüş”'te de İlhami'nin kızı Derya'yı anlatmış yazar. Bu karakterlerin hepsi Handan'da da geçiyor ama diğer kitapları okumadığınız için anlamadığınız bir yer olmuyor. Ben bu üç kitabın hiçbirini okumadım, belki de ters sıralamayla devam ederim seriye belli mi olur.

Yazar Gezi'ye selam çakmış.

Yazar kitabın son bölümünde hikaye kahramanlarına yani Handan'a, yani Handan'ın yeğeni Defne'ye gezi olaylarını yaşatmış. Güzel de olmuş, o tarihi günler ne kadar çok romanda, hikayede, filmde, şarkıda geçerse o kadar iyi olur. Zira toplumsal hafızamızın karne notu pek iyi değil biliyorsunuz.

Son Söz

Kitap tavsiyelerime güvenen siz değerli takipçilerim; ben bu kitabı beğendim. Akıcı bir anlatımla yazılmış,  içimizden birilerinin öyküsünü okumak isterse canınız, belki bu tavsiyemi hatırlarsınız.

Gidiyorum ben, işe yetişmem gerek. Şahane bir gün diliyorum hepinize...